Paylaş
Akyar, Ankara’da suya bırakın zam yapılmasını aksine ucuzlaması gerektiğini savunuyor. Akyar, iddiasını da şöyle temellendiriyor:
* Ekonomi temel kitaplarından öğrendiğimize göre bir malın fiyatını belirleyen unsurlardan en başta gelen ikisi, miktarı ve kalitesidir.
* Belediyelerin su ücretleri, esas olarak miktar üzerinden alınmaktadır. Arz ettikleri suyun kalitesi ile orantılı bir fiyatlandırma yoktur. Oysa serbest piyasa ortamında suyun fiyatını belirleyenlerden en öne çıkanı o suyun kalitesidir.
* Aynı miktar/hacimde marketlerde satılan şişelenmiş suların fiyatları birbirlerine göre 10 katına kadar farklılıklar göstermekte ve alıcı bulmaktadır. Bir başka deyişle, suyun miktarı değil asıl, kalitesi/niteliği fiyatının belirleyicisi olmaktadır.
* İvedik Arıtma tesisinde işlenen hamsu eğer, Ankara’nın mevcut kuzeyindeki depolanmış yerüstü su kaynaklarından geliyor ise (Akyar, Eğrekkaya, Kurtboğazı, Çamlıdere ve Kavşakkaya Baraj gölleri) ve bu kalitedeki suyun birim fiyatı belirlenmiş ise, Kesikköprü Barajı’ndan Kızılırmak suyunun paçallanarak kente verildiği sürelerde söz konusu birim fiyatın da değil zamlanması, tam tersine ciddi bir biçimde düşürülmesi gerekir.
YOKSA YİNE Mİ ERTELENECEK
Meclis’in engelliler yasasıyla ilgili kamu kurumlarına tanıdığı üç yıllık sürede sona geliniyor. 2012’de ertelenen yasanın Temmuz’da yürürlüğe girmesi gerekirken; kaldırımları, yeşil alanları, yürüyüş yollarını, resmi binaları kısacası tüm kenti engellilerin erişilebilirliğine uyumlu hale getirme yükümlülüğü bulunan yetkililer, sanki yasanın bir kez daha erteleneceğini biliyormuşcasına rahat davranıyor.
Bazı resmi binalarda ufak tefek dönüşümler yaşansa da, engellilerin bu binalara ulaşmasını kolaylaştıracak yolları sağlıklı bir şekilde düzenlemediğinizde, bu yapılanların da pek bir anlamı kalmıyor.
Dün manşetimizdeydi... Görme engelliler, devlete sesleniyor ve şöyle diyor:
“Sarı şeritli yolda 100 metre yürüyün, bir daha başka birşey istemeyeceğiz.”
Haberi hazırlayan arkadaşımız Ender Baykuş, Kızılay’da yaptığı bir saatlik yürüyüşte sarı şeritlerde 42 ayrı kusur tespit etti. Birçoğu sökülmüş, parçalanmış vaziyette. Öyleyse soruyoruz: “Getireli daha bir yıl olmadan kolayca sökülen, dağılan, parçalanan bu şeritleri kimler yaptı? Neden kısa sürede kullanılamaz hale geleceği belli olan plastik malzeme seçildi? Bu işi yapan firmanın sorumluluğu nerede başlıyor, nerede bitiyor? “Ben taktım, gerisine karışmam” diyebiliyor mu? Belediye yetkilileri hiç çıkıp da, “Şu bizim şeritler ne alemde?” demiyor mu?”
YAYA DA KALDIRIMA PARA ÖDESİN
Asfalt katılım bedelini bundan sonra dökülecek asfaltlardan almayacaklarını kaydeden Melih Gökçek’in, bununla ilgili her cümlesinin sonuna düştüğü
“Araç kullananlar her ay 15 TL öderse bu hiç kimseye dokunmaz” dipnotuyla ilgili açıklığa kavuşması gereken bazı durumlar var.
* Şayet böyle bir uygulamaya geçilirse, asfaltı az kullananla çok kullanan arasında bir ayrım yapılabilecek mi? Yapılmazsa, haksızlık olmaz mı?
* Asfaltı ağlatan hafriyat kamyonları, iş makinaları ya da çimento kamyonlarından da mı 15 TL alınacak?
* Buradan hareketle iş, ‘yayalar da kaldırım katılım bedeli ödesin’ noktasına gelir mi?
* Son kertede ‘nefes alım bedeli’ de öder miyiz?
EVERYWHERE IS AVM
Hâlâ görmediyseniz hemen izlemenizi tavsiye ederim. İsveç’te sokak röportajı veren bir genç, ‘Ankaralı’ aksanıyla İsveçlilere şehircilik anlamında ‘ayar’ veriyor! Ankara’yı anlatırken “Everywhere is AVM. We have a lot of rezidans, TOKİ rezidans” diyor ve sonunda da bombayı patlatıyor: “İsveç’te herkes bisiklete biniyor, bizim bisiklete ihtiyacımız yok. EGO’muz var.” İşin ilginci, sosyal medya aleminin bu genci paylaşamamış olması.
Kimisi, “Başkanımın icraatlarını ne güzel anlatıyor?” diye severken bu ‘Ankaralı’yı, kimisi de AVM’leri ve toplu taşımayı alaya aldığı düşüncesiyle övgüye değer buluyor. Biz yine de Nevzat Can Ünsal isimli bu gencin Twitter’dan 15 Ocak günü, “Parodi bir video yapalım dedik, millet gerçek sanıp bize giydirmiş :)” diye yazdığını hatırlatalım.
Paylaş