Paylaş
Kentlerde davranış normları, kentsel kalkınma gibi alanlarda çalışmalar yürütürken bir yandan da “Sosyal hizmetlerde yaşlı refahı nasıl artırılır?” sorusunun yanıtını arıyordu.
Hacettepe Üniversitesi’nden 1997 yılında emekli olduğunda onlarca profesör ve doçent bir araya gelerek Koşar’ın ilgi duyduğu alanlara yönelik hazırladıkları makalelerini, Koşar anısına kitaplaştırdı ve adını da “İnsani gelişim ve sosyal hizmet” koydu. Ve hayatını “kentlileşme”ye, “yaşlılık refahı”na adayan o profesör Nesrin Koşar, “insani gelişememenin”, “kentlileşememin” kurbanı oldu.
Caddelerinde, sokaklarında bırakın yaşlı refahını, sapasağlam yayaların dahi zorlandığı bir kentte, karşıdan karşıya geçerken, üzerine gelen bir araçtan kaçtı ama, kepçenin altına girmekten kurtulamadı.
Nesrin Koşar, Çayyolu’nda kaldırım çalışması yapan ve çevre sakinlerinin günlerdir uyarmasına karşın, dikkatsizce çalışan taşeron bir firmaya ait kepçenin altında yaşamını yitirdi.
Taşeron firma işini bir an önce bitirmek istiyordu ve caddede hiçbir güvenlik önlemi alınmamıştı. Firmada çalışan 22 yaşındaki kepçe operatörü de, çevredekilerin uyarılarına duyarsız kalmıştı.
Çayyolu Semt Birimi önünde ekipler çalışırken, yeterli güvenlik önlemi alınmadığı için çok sayıda kaza tehlikesi de atlatılmıştı. En sonuncusunda da çimento atıldığı sırada, yoldan geçen bir genç harcın içine düşmüştü. Ama, bunların hiçbiri ders olmadı. Çünkü, işi yapan taşerondu ve bir an önce işini bitirdikten sonra çekip gidecekti...
Hayatımız taşeron
2010 yılının son ayıydı. Esat Caddesi üzerindeki Yaprak Sokak’ta BEDAŞ ekiplerinin elektrik direklerini söktüğü sırada, direklerden birisi taksinin üzerine düştü. Bir görevli, canını zor kurtaran vatandaşlara, “Ne olmuş yani alt tarafı bir kaza” deyince, ahali ayaklanmış, arbede çıkmıştı. Bunu diyen taşerondu...
2011’de Keçiören’de iki grup arasında silahlı kavga çıkmış, rastgele açılan ateş sonucu 14 yaşındaki bir ilkokul öğrencisi ayağından vurulmuştu. Kavgayı çıkartanlar, anlaşamayan iki farklı taşerondu...
Bundan bir yıl önce Kırıkkale’de TOKİ konutlarının yapılacağı alandaki ıslah çalışmaları sırasında bir kepçe, kontrol memuru Şirin Yıldırım’a çarptı. Yıldırım, olay yerinde can verdi. Çarpan taşerondu...
Yine geçen yıl Mart ayında, Dikmen Vadisi karışmış silahlar konuşmuştu. Yıkıma direnen grubun taşlı sopalı saldırısı üzerine, yıkımı gerçekleştirmek isteyenler de pompalı tüfeklerle karşılık vermişti. Pompalıyla ateş edenler, taşerondu....
Bir ay sonrasında Keçiören’de asfalt çalışması yapan iş makinesi, motorunun stop etmesiyle kontrolden çıkarak takla atmış, sürücü kazayı hafif sıyrıklarla atlatmıştı. Taşerondu...
Bunlar sadece Ankara’dan bazı örnekler. Ülke çapında yaşanan taşeron vakalarını hatırlatmaya kalksak, bırakın köşeyi bu gazetenin sayfaları yetmez.
İşin başlangıcından bitimine kadar temel felsefenin “acele” ve “kâr” üzerine kurulduğu, insan hayatının hiçe sayıldığı, güvenlik önleminin gereksiz görüldüğü ve her şeyden önemlisi kazalara “kader” gözüyle bakıldığı taşeron sistemine müdahale edilmediği sürece daha çok canlar yanar, daha çok kazalar görürüz.
‘Kazma’ya önlem gerek
Bu arada, bir taşeron kazası da 2012 yılının Eylül ayında Bilkent’te yaşanmıştı. Eskişehir Yolu üzerinde izinsiz hafriyat çalışması yapan ve Başkent’in doğalgaz ana iletim borusunu patlatan bir kepçe operatörü aracı bırakıp kaçmıştı. O gün haberi manşet yapmış, imalı bir başlıkla da “Böyle kazma görülmedi” diye vermiştik haberi. O günden bugüne artarak devam eden taşeron kazaları, bize şunu gösterdi. Artık kazmayı kullananlara değil, bu kazmaları, hoyratça, kuralsızca kullandıran ‘kazmalara’ önlem alma vakti geldi.
Paylaş