Paylaş
Ankara Barosu’nun toplum olarak düştüğümüz haleti ruhiyeyi rakamlarla dile getiren “Üç yılda 25 bin kadın ve çocuk, şiddet mağduru” açıklamasını gazeteye girdikten takribi iki saat sonra bir adamın bir kadını sokak ortasında dövmesine şahit olmam manidardı elbette. Bu yüzden olsa gerek, sokakta gördüğüm manzaradan çok, hem bizim hem de diğer apartmanlardan gelen, pencerelerin usulca kapanma sesi beni daha çok hayrete düşürmüştü.
*
Baro Başkanı Sema Aksoy’un açıkladığı istatistikler, Gelincik Merkezi’ne bir günde 22 kadın ve çocuğun yardım çığlığının ulaştığını söylüyordu.
Tabi bir de ulaşamayanları vardı. Zaten, Sema Aksoy da bunun farkında ki, “Kadınların yüzde 90’ı kaderiyle baş başa” demişti. Bahsini ettiğim “Yeteeeer” feryadıyla yükselen yardım çağrısı da bunlardan biri olsa gerekti, ya da kayda geçmeyecek ve devletle istatistiklerin haberdar olmayacağı onlarcasından biriydi...
*
Bir adam tarafından saçından yerlerde sürüklenen ve yardım feryatlarıyla sokağı inleten o kadın kaderiyle baş başa kalmamalıydı. Sokaktaki saldırgan ve mağdur belki karı kocaydı, belki sevgili ya da kardeş, ama hadisenin ‘namus meselesi’nden çıktığı, adamın “Yaptığın kahpeliğin hesabını vereceksin” diye bağırmasından belliydi.
*
Ne olursa olsun, bir kadının kaderi dayak ve cinayet olmamalıydı. Gördüğüm kadarıyla ortada bir ‘kahpelik’ varsa o da, adamın savunmasız bir kadına saldırmasıydı ve biri buna dur demeliydi. Bütün komşular, “Aman, rahatsızlık vermeyelim” dercesine penceresini sessizce kapatıp ‘olay mahalli’nden uzaklaşırken eşim polisi aradı, ben de kadını kurtarırım düşüncesiyle dışarı fırladım. Kapıdan çıkıp, penceremizin baktığı yan sokağa yetiştiğimde telefonla konuşan yaşlı bir adamdan başka kimse yoktu.
*
O kişi de, karşısındakine “Yerde sürükledi, tekmeledi sonra arabaya atıp gitti” diyordu.
Sonrasını bilen yok.
Tek bildiğimiz, “Kaderiyle baş başa kalan yüzde 90” hanesine bir kadının daha yazıldığıydı...
Paylaş