Paylaş
Öğrenci, hepi topu dört kilometrelik yolu aşabilmek için her gün mücadele halinde.
Aktarma süresinin yetmediği şikayetlerinin yanında ucu sonu gözükmeyen kuyruklar da ‘mini-harb’in bir parçası.
EGO yönetimi, metrodan indikten sonra aynı anda kapıya yığılan en az 10 bin öğrencinin ringlerle taşınması konusunda hesap hatası yapmış gözüküyor.
Üç beş otobüsle de bu sıkıntının çözülemeyeceği aşikar.
Üniversite yönetimi ise sorunu gidermek adına, servis ihalesi hazırlığında.
Peki, motorlu araçtan başka bir çıkış yolumuz yok mu? Sadece otomobil mi çözer, Hacettepelinin derdini?
Var aslında.
Bunun ipucunu da önceki gün Hacettepe Üniversitesi Bisiklet Topluluğu Başkanı Enes Erdoğan verdi.
Otobüsle bir buçuk saatte ulaşabildiği kampüse, bisikletiyle 40 dakikada gitti.
Buna rağmen, hâlâ neden hiçbir yöneticinin aklına bisiklet çözümü gelmiyor?
Enes Erdoğan gibi, yolculuk baştan sona bisikletle yapılmasa da, öğrenciler metrodan eğitim binalarına kadar bisikletle gidip gelemez mi? O zaman böyle bir çile yaşanır mıydı?
Bisiklet Topluluğu başkanı dışında ne bir öğrencinin aklına geliyor, ne rektörlüğün, ne de belediyenin.
Çünkü, gelişmiş bütün kentlerde yerel yönetimlerin, yaygınlaşması için seferber olduğu, çağımızın en önemli, en ekonomik ve en çevreci ulaşım aracı bisikletten biz hâlâ bihaberiz.
Başkanların sorumluluktan kaçış cümlesine de hayranım doğrusu: “Yollarımız müsait değil, bizde çok kaza olur.”
O şekil yolu yapan kim? Peki, Avrupalının yolları uzaydan hazır mı geldi? Gelin birkaç örnekle Avrupa’da bisiklet işleri nasıl yürüyor bakalım.
HOLLANDA BİR GÜNDE BÖYLE OLMADI
Zannediyoruz ki, trafiğinde vızır vızır bisiklete yol açan kentlerin düzeni ezelden beri böyle.
Öyle değil efendim.
Avrupa’nın bisiklet ülkesi Hollanda mesela.
Bir günde kavuşmamış bu şöhrete, ne badireler atlatmışlar.
1970’lerin başında araç trafiğinin yaygınlaşması sonucu motorlu araca bağlı ölümlerin binleri bulması üzerine, insanlar sokağa döküldü. Yayalar için güvenli yollar isterken, kendi çocuğunu trafik kazasında kaybeden Vic Langenhoff, hareketin öncüsü oldu ve “Stop de Kindermoord-Çocuk Cinayetlerini Durdur” başlığı altında protestolar başladı. Aynı dönemde dünyada yaşanan petrol krizi de, bu gösterileri tetikledi ve ülkede ‘arabasız pazar günleri’
başladı. Sonrasında halk, yerel yönetimle hükümetleri bisiklet yollarına zorladı. Ve bugün hayranlıkla izlediğimiz bisiklet ülkesi görünümüne bu çabaların sonunda ulaşılabildi.
PARİS SEFERBER
Büyük kentlerdeki trafik problemi, buna bağlı olarak yaygınlaşan hava kirliliği yerel yönetimleri alternatif çabalara yönlendiriyor. Hava kirliliği sorunu yaşayan şehirlerden biri olan Paris de, geçtiğimiz günlerde bir seferberlik başlattı. Buna göre, Paris’te 2020 yılına kadar bisikletin ulaşımdaki payının yüzde 15’e çıkartılması hedefleniyor ve ana yollardaki bisiklet yolu çalışmaları şimdiden başlanmış durumda.
40 BİN İMZA
Londra da bisiklet yolu için mücadele veren kentler arasında. 2012 yılında taksicilerin, trafik sıkışıklığı yarattığı gerekçesiyle var olan bisiklet yollarının daraltılması talebi üzerine 10 bin bisikletlinin sokağa inip gösteri yaptığını, 40 bin Londralının da imzalarıyla bisikletlilere destek olduğunu biliyor muydunuz? Özetle bisiklet yollarında Hollanda seviyesine ulaşılması hedefini anlatan “Love London, Go Dutch” adlı kampanyanın ardından şimdi Londra’da yeni bisiklet yollarının projeleri konuşuluyor. Belediye Başkanı Boris Johnson’un bu gösterilerin ardından sözünü verdiği yeni projelerin gerçekleşmesi için vatandaşlar, eylemlerini sürdürüyor.
PLANDA VAR YOLDA YOK
Avrupa’nın bisikletle imtihanı bu minvalde seyrederken, biz hala otomobil sevdamızdan vazgeçemiyoruz. Evet gerçekten yollarımız şu an itibarıyla buna müsait değil ama yeni yapılan yollarda da kimse bisiklet yolunun ‘b’sini ağzına almıyor.
9 Haziran 2008 yılında ‘Ulaşımda enerji verimliliğinin artırılmasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmelik’ yayınlandı ve bu yönetmelikle belediyelere ‘kent içi ulaşım güzergâhlarının belirlenmesinde trafik akışındaki yakıt sarfiyatını göz önünde bulundurma ve topografik yapısı uygun güzergahlara bisiklet yolları yapma’ yükümlülüğü getirildi.
Bu yönetmeliğin yayınlandığı tarihten bu yana, Ankara’da yapılan yeni bulvarlara bakın, bir tane bisiklet yolu var mı?
Yok.
Ama meşhur ‘2038 Ana Ulaşım Planı’nda var.
Ne diyor planda?
“Özellikle kısa yolculuklarda yaya erişimin ve bisiklet kullanımının özendirilmesi Bisiklet kullanımı için ulaşım alt yapısının geliştirilmesi” diyor.
Planda var, yolda yok.
HÂLÂ GEÇ DEĞİL
Bu arada vatandaşın hiç mi kabahati yok? Gördüğünüz üzere, Avrupa ülkelerindeki bisiklet kültürü, kendiliğinden oluşmuyor. İnsanlar talep ediyor, organize oluyor ve yerel yönetimleri buna mecbur ediyor. Bisiklet forumlarında dolaşırken bir tanesinde rastlamıştım. Konuyla ilgili tartışmalar yapılırken, bir kullanıcı şöyle yazmış: “İstek olursa yapılır. Perşembe günleri Güvenpark’ta kaç kişi toplanıyor? 4 milyon nüfusta o kadar kişi için yol yapılmaz. Önce insanları bisiklet kullanmaya ikna etmemiz lazım.”
Bu görüşün de haklılık payı olmadığını söyleyemeyiz ama artık kentlerimiz hava kirliliği, taşıt yoğunluğu gibi sorunlarla boğuşurken, yerel yöneticilerin halkın talebini beklemeden bir adım atması gerekiyor.
Paylaş