Enis Berberoğlu: Züğürt siyasetin vitrini değişecek






Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

PİYASALAR on günlüğüne tatile girdiğine göre artık baklayı ağzımızda tutup daha fazla ıslatmanın álemi yok... Başkente günlerdir süren sancının kaynağı, ekonomik hasarın nasıl paylaşılacağı pazarlığından ibaretti.

Kur çıpasıyla birlikte çöpe giden programın ardından her kesim nalıncı keseri gibi kendisine yontmaya başladı.

Sanayici kur garantisi istiyor.

Bankalar döviz tahvili peşinde koşuyor.

Esnaf, ‘‘Bize de banka düşer mi?’’ havasına giriyor.

Sendikalar zam eylemine hazırlanıyor.

Peki ya kriz yönetimini yüzüne gözüne bulaştıran hükümetin suç ortağı IMF ne yapıyor, diye sual ederseniz... En derli toplu oyun planının Fon patentli olması herhalde kimseyi şaşırtmıyor.

* * *

Kur çıpasına dayalı ilk program için cimri davranan IMF, 22 Kasım'da patlak veren ilk ödemeler sistemi krizinde elini cebine attı, 7.5 milyar doları gözden çıkardı. Ne var ki, bu kez iddia daha büyük...

Çünkü kamu bankaları ile fon bankaları, mali sistemi mayın tarlasına çevirmiş halde. Büyük görev zararları, batık kredileri, siyasi hortumlar bu bankaların nakit ihtiyacını her geçen gün büyütüyor.

Herkesi korkutan fonlama operasyonları zaten Türk Lirası piyasasında büyük pay tutuyor. Üstüne herhangi bir nedenle kriz çıktığında...

a) Döviz satın almak isteyen bankalar Türk Lirası yaratmaya çalışıyor, TL faizleri tırmanışa geçiyor.

b) Faiz oranları yükselince Hazine Bonosu'na yatırım yapan bankalar zarar etmeye başlıyor, hatta (Demirbank örneğinde görüldüğü gibi) batıyor.

c) Hiçbir banka döviz ve TL satmayınca ödemeler sistemi kilitleniyor, kıyamet senaryoları gündeme geliyor.

Dolayısıyla IMF ile hazırlanan yeni planda kamu bankaları ve fon bankalarına dönük radikal kararların yer almasına kesin gözüyle bakılıyor.

Ancak bu tür bir operasyonun maliyeti değil yüz milyonlarca dolar, on milyarlarca dolarla ölçülüyor. Faturanın önemli bölümünü üstlenmesi beklenen IMF-Dünya Bankası'nın aktaracağı kaynağın denetimini güvendiği bir teknisyene (mutemete) bırakmak istemesi doğal sayılıyor.

Kemal Derviş'in 30 yıllık bir aradan sonra TBMM dışından atanan ikinci ekonomi bakanı olmasının (ilki 12 Mart döneminde Atilla Karaosmanoğlu) hikmeti burada yatıyor.

* * *

Yukarıdaki analizi, kıymetli enflasyon ve yolsuzluk lobisinin anlayacağı dille özetlersek:

1) Birinci, İkinci, Üçüncü (sınıf) Adam efsanelerine dayalı soygun siyaseti ve bürokrat-işadamı çetesinin tasallutu neticesinde Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi tasfiye nedeniyle kepenk indiriyor.

2) Para hortumunun bir ucu Washington'a bağlanıyor, Türkiye'deki ucu Kemal Derviş'in saymanlığına bırakılıyor.

Kritik soru: Çankaya'daki hukuk adamına bile tahammül gösteremeyen Türk yerleşik düzeni, bakalım teşvikli kredi sistemini, hayali ihracat primlerini, vergi ve imar aflarını elin Amerikalısına nasıl anlatacak?

Yanıt: Tabii ki anlatamayacak.

Sonuç: Züğürt kalan siyasetin vitrini tamamen değişecek. Düne kadar önünde ceket iliklenen zübüklerin kellesi uçacak, Ankara havasıyla gelen, İzmir -pardon Washington- havasıyla gidecek.

Demek ki her şerde bir hayır yatıyor.

KARŞI GÖRÜŞ-KATKI

‘‘Bu sabah şunu düşündüm: Piyano polifonik bir enstrüman. İki elinizi kullanırsınız ve aynı anda birden çok ses ve melodi oluşturabilirsiniz. Bach Füg çalarken aynı anda 4 farklı parti çalabilirsiniz. Kendi başına bir orkestradır piyano. Parmaklarınız kendi içinde ve ellerininiz bir arada eşsiz bir uyum göstermelidir... Ki bilgileriniz ve kafanızdan geçenler tuşlara geçebilsin. Türkiye'deki sorun piyanoda mı? Akordu çok mu bozulmuş acaba? Ki piyanist ne kadar iyi çalsa da elde var sıfır. Çalanın kafasındaki yanlış yorumlamalarda mı, icraat şemasında her parmağın kendi bildiğini okumasında mı, ellerde mi yetersizlik acaba? Bana göre piyanonun fena halde akorda ihtiyacı var. Bu halde piyanonun başına Fazıl Say da gelse bir şey çıkmaz.’’ (A.K.)

Yazarın Tüm Yazıları