YAZININ başlığındaki klişeyi tekrara, malumu ilama acaba neden sürekli ihtiyaç duyarız? Daha da önemlisi, bakiye yüzde 1’den neden korkarız?
Kimdir yüzde 99 gibi kahir (ezici) ekseriyete meydan okuyan, tehdit yaratan: Rum, Ermeni, Musevi, Sabetayist, Süryani, Yezidi, Bahai ve diğerleri.
* * *
10 yıl kadar önce Yunanlı yazar Yorgo Andreadis’in yazdığı ‘Gizli Din Taşıyanlar’ isimli kitap gündeme oturdu.
Yazar, Gümüşhane yöresinde Rumca Kromni diye anılan bölgede yaşayan Pontus várislerinin yüzyıllarca süren ikili yaşamını aktardı.
Kitaptaki belge ve fotoğraflara göre, muhtemelen vergiden korunmak üzere Müslümanlığı kabul etmiş izlenimini veren, Türkçe isim alan yüzlerce aile, ev kiliselerinde saklı ibadetlerini sürdürdü. Ta ki Tanzimat Fermanı’yla (1856) gerçek dinlerini açıklayıp bölgeden göç edene kadar.
Peki yüzde 99’u Müslüman bu ülkede ibadet özgürlüğünü yeterli görmeyen, laik cumhuriyete küskün İslami kanaat önderleri bu kitaba ne tepki verdi dersiniz? Yüzyıllarca gizli dinlerini saklamak zorunda kalan azınlığa acıdılar mı, baskıyı, yobazlığı kınadılar mı, yok hayır! Tam aksine kitap ve yazarı Pontus tehdidinin/paranoyasının parçası olarak algılandı, dışlandı.
* * *
2000’lerin cadı avı, bir bireyin dinini arayışı ile başladı:
Müslüman bir baba ile Sabetayist annenin oğlu Ilgaz Zorlu, nüfus káğıdındaki din hanesini ‘Musevi’ olarak değiştirmek istedi. Ama Hahambaşı, Ilgaz Zorlu’yu Museviliğe kabul etmedi, mesele mahkemeye yansıdı, aleniyet kazandı. Nüfus káğıdında ‘Müslüman’ yazan Zorlu, mahkeme dilekçesinde şu soruyu yöneltti:
‘Yahudi kanı taşıyorum. Hayatımı Moşe’nin getirdiği ilahi şeriata göre, Tora’ya göre tanzim ediyorum. Koşer bir hayat yaşıyorum. Hal böyle iken siz beni Musevi kabul etmeyeceksiniz, Müslümanlar nasıl ve niçin Müslüman kabul etsin. O zaman ben kimim, neyim ve özüme nasıl dönebilirim?’
* * *
Ilgaz Zorlu, özlediği dinine mahkeme kararıyla 2001 Şubat ayında kavuştu, nüfus káğıdına Musevi yazdırdı. Böylece yüzlerce yıllık iki tabu yıkıldı:
1) Türkiye’de ilk kez bir Sabetayist, Musevi dinine kabul edildi. 2) Hahambaşı ve 2’nci Bayezid’in 1492 mutabakatı çiğnendi, bir Müslüman, Museviliğe geçti.
Böylece gizli din paranoyasının son bulması gerekirdi, öyle değil mi?
Artık Sabetayistler Müslüman gibi davranmak zorunda değildi, dileyen Museviliğe geçebilir, dinini/ibadetini özgürce yaşardı.
Oysa gizli din avcılarına bu kadarı yetmedi. Yüzlerce makale, kitap yayınlandı. Onlarca aile ismi verilerek Sabetayist ilan edildi. Dini miras adeta suç sicili sayıldı, çamur atmak için kullanıldı.
* * *
Berberoğlu (cumhuriyetten önce Berberzade) soyadının geçmişi, vakıf kayıtlarında 200 yıl geriye kadar takip edilebiliyor.
Dedem İzmir’de Rufai ve Kadiri tekkesinin şeyhiydi, babam imanlı bir sosyalist. Ablam siyasete hiç bulaşmadı, bendeniz tescilli sosyal demokratım.
Şimdi gelin bu ailenin siyasi ve dini çizgisini, soyağacı veya kan bağıyla izaha yeltenin, mümkün mü? Ama Sebatayizmin kalıtımsal hastalık gibi miras kaldığına, ailenin her ferdine bulaştığına kolayca inanıyoruz, ayıp değil mi?
Fakat daha da önemlisi, yüzde 99’u homojen bir toplumun kendine güvenine uygun davranmıyoruz, çoğunluğun yarattığı gücün ikizi olması gereken olgunluğu göstermiyoruz. Azınlıktan, daha da doğrusu farklılıktan korkuyoruz, yazık!