ANKARA DÜN yeni ve kutlu güne uyandık. Anladık ki cennet ülkemizde yasadışı dinleme yokmuş.
Daha on yıl önce bakan deviren kasetler, on hafta önce Youtube’a düşen Genelkurmay’ın takip/tarassutla görevli en hassas birim komutanının sözleri, on gün önce "takip ediliyorum" diye tutturan Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili’nin isyanı sadece ham hayalmiş! Hepsi paranoyak beyinlerin hezeyanından ibaretmiş... Madem ki uyandık, bari bu kábusu hayra yoralım.
Hatta dünü unutmakla kalmayalım, çalınması muhtemel minarenin kılıfını yarına hazır edelim.
Çünkü içimden bir ses diyor ki, gelecek yasadışı dinleme, AKP’yi hedef alabilir.
Eğer haklı çıkarsam, bakalım bu kez hangi yaratıcı senaryo sahnelenecek?
Unutmayın bizim kuşak gazeteciler, "Hücresinde nedamet getirdi, kafasını duvarlara vururken ve bir yandan itirafta bulunurken can verdi" tarzı 12 Eylül haberlerine bile alışıktır.
O yüzden akla ziyan yeni bir örtülü karartma operasyonu başlarsa şaşıracağımı söyleyemem. Ama AKP ağır ihmalin olası faturasına hazır mı bilemem.
(Meraklısına rötarsız dipnot: AKP’nin hedef alınacağı tahminim, geçmiş seriye dayanıyor. 27 Mayıs darbesinde asılan başbakan ve iki bakana karşılık, bir sonraki darbede (12 Mart) darağacına sürüklenen üç fidan gibi... Veya 12 Eylül’de bir ülkücüye karşı bir devrimci asmak gibi... Liste uzayabilir; kıssadan hisse, bizim iyi saatte olsunların grotesk adalet anlayışı zıtları mutlaka en kötüde, eziyet ve ezilmişlikte eşit hale getirir.)
* * *
Dün bu köşede CHP için kullandığım derin devlet değil derin gaflet partisi ifadesi kimilerini kızdırdı. Oysa az bile söylediğime/yazdığıma inanıyorum. Çünkü dinleme mağduru iken ülkeye/medyaya maskara olmak, haksız konuma düşmek siyaseten kolay iş değildir, aferin onlara!
Hayır, hırsız yerine Nasreddin Hoca’ya kızanlardan değilim.
Sadece CHP büyükleri medya önünde şehvetle konuşurken -ve defalarca uyarılmalarına rağmen- tembellikleri nedeniyle unuttukları ev ödevlerini hatırlatayım dedim:
1) Çarşamba günü Vakit’in iddiası kendisine sorulduğunda CHP Genel Sekreteri laf yerine belge üretmeliydi. Cep telefonunun dökümünü GSM operatöründen isteyip, kaydını eline almalıydı. Vakit’e haberin çıktığı 26 Mayıs’tan 30 Mayıs’a kadar 4 gün zaman tanımamalıydı.
2) Önder Sav’ın Nuh Nebi’den kalma telefonunun şarjı 44 dakikalık bir görüşmeye dayanır mı? (Nitekim Vakit görüşme sırasında saat 10.47’de şarjın bittiğini iddia ediyor, Önder Sav yalanlıyor.) Şarj bitip telefon o saatte kısa süreliğine de olsa görüşmeye kapandıysa GSM operatörü kaydından belli olmaz mı?.. Sav belgesini neden istemedi?
3) Vakit, Merkez Valisi, Önder Sav’ın odasına adım attığı an, yani saat 10.03’te cep telefonunu aradığını iddia ediyor, Telekom kayıtları da öyle diyor. Önder Sav ise Vali ile görüşmesi sırasında bir veya iki kez cep telefonunun çaldığını anlatıyor. Yanlışlıkla açık bırakılan telefon çalmaz. Ama iddia edilen o aramaların belgesi nerede, neden zamanında temin edilmedi?
* * *
Gazeteciliği boşverin, vatandaş sıfatıyla iktidar ve muhalefete maruzatım var.
AKP sıranın kendisine gelmesini beklemeden acilen Meclis Araştırma Komisyonu’nu kurmalı. CHP fantezi peşinden koşmayı bırakıp aynı komisyonda yer almalı.
Ülke elbirliğiyle yasadışı dinleme kábusundan kurtarılmalı.