Türkiye Başsavcısı Şemdinli’nin ilacı

ANKARA
YARGITAY Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok’un ABD Büyükelçiliği manzaralı çalışma masasındaki öncelikli evraklar arasında "Türkiye Başsavcılığı" dosyası da var. Aslında bu öneri Ok’a selefi Sabih Kanadoğlu’ndan miras kaldı.

Haberin Devamı

3 yıl önce görevi Ok’a devreden Kanadoğlu’nun sadece savcılar arası eşgüdüm ve kaçakçılık/organize suçlar için bilgi bankası kuruluşunu öngören Anayasa değişikliği teklifi erken seçime kurban gitti. Nuri Ok’un kafasındaki aynı isimli yeni proje ise çok daha kapsamlı. Savcılar piramidinin en tepesindeki isim "Türkiye Başsavcılığı" ile üç hedef koyuyor:

1) Tam bağımsızlık:

Savcı’nın hazırlık soruşturmasından, iddianame yazımına kadarki süreç tamamen teknik kurallara uygun, yerel ve merkezi siyasetin etkisine kapalı olmalı. Başsavcılık yeri geldiğinde yol göstermeli, eğitmeli, uyarmalı.

(Eğer bu model işlerse, örneğin Şemdinli iddianamesiyle yaşanan hukuki yol kazası engellenebilir, yargı hakkındaki lüzumsuz siyasi tartışma yaşanmazdı.)

2) İç/dış koordinasyon:

Diyelim ki AB savcıları uluslararası bir toplantıda "etik kuralları" geliştirdi, kabul etti, muktesebata girdi. Bu kararların duyurulması, uygulanması kararı kime ait belli değil. Uyuşturucu veya insan kaçakçılığı gibi sınır aşan sorunlarda yabancı savcıların muhatabı "Türkiye Başsavcılığı" olmalı, koordinasyon sadece polise kalmamalı.

3) Merkezi idari yapı:

"Türkiye Başsavcılığı" tüm savcıların özlük hakları, terfi ve atamaları hatta teftişlerinden sorumlu olmalı, yine bu alandaki iddiaların önüne geçilmeli.

Biliyorum ki, hukuk dünyası muhafazakárdır, kılı kırk yarar, bu yeni öneriye de tereddütle yaklaşanlar olacaktır.

Ama etrafınıza bir bakın, daha düne kadar bilmediğimiz, adını duymadığımız o kadar kurum ve kavramla karşılaşıyor ve uyum sağlıyoruz ki: Merkez Bankası bağımsızlığı, RTÜK’ten, BDDK’ya kadar özerk kurumlar, sivil toplum örgütlerinin yükselişi ve diğerleri. Sıra çoktan yargıya geldi bile!

Farkı yaratan anlatır

ARTIK pek de küçük olmayan kızım için iPod’u, cep telefonu, kartları olmadan yaşamak mağara devri standardı anlamına gelir muhtemelen... Oysa çok değil çeyrek asır önce yurtdışına giden Türkler resepsiyona kredi kartı gösteremedikleri için otellere bile kabul edilmezdi. O genç Türklerden birisi, Burhan Karaçam yerli ve yabancı bankaların hizmetleri arasındaki farkı ortadan kaldırmak hırsıyla yurda döndü, Yapı Kredi’nin başına geçti. Açıkçası Karaçam kuşağı bankacılar sadece koca bir uçurumu kapatmakla kalmadı, yerel çözümlerle daha ileriye gittikleri bile oldu. Ama en önemlisi o güne kadar bireyden topladığı parayı ya şirkete veya Hazine’ye gömen bankaların paradigması değişti. Birey muteber kredi müşterisi haline geldi. Konut ve araç kredileri, taksit kartları imdada yetişti. Burhan Karaçam 1980 ve 90’lardaki Türkiye’nin, bankaların değişimini şahsi bilançosuyla birlikte "Orası Yapı Kredi Fark Oradaydı" kitabıyla sunuyor. Ders kitabı kadar objektif ama bir o kadar da samimi bu kitabın yayıncısının da Yapı Kredi olması Karaçam’ın kurumsallaşma çabalarının karşılıksız kalmadığının kanıtı.

Yazarın Tüm Yazıları