Paylaş
HÜRRİYET Gazetesi'nin yeni belgelerle gündeme getirdiği telekulak skandalının patlak vermesinde -fark etmesek de- bir ölçek tuzumuzun bulunduğu anlaşılıyor.
Soruşturmada ifadesine başvurulan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un yasadışı, emirlere aykırı ve disiplinsiz telefon dinlemelerine örnek verirken bizden de söz ettiği ortaya çıkıyor:
‘‘....Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Enis Berberoğlu'na bir faks çekilmek suretiyle Yeşim Kuzey'in (Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal ve Susurluk dosyasındaki baştanık-EB) telefon ilişkileri bildirilmiş ve özellikle Emniyet Amiri Recep Güven'in kullandığı telefon üzerine yoğunlaştırılarak gazetesindeki köşesinde bu konuyu gündeme getirmesi istenmiştir.
Enis Berberoğlu özellikle bu numara üzerinde yönlendirilmesinden kuşku duymuş, Kaçakçılık Daire Başkanı Emin Arslan'a bu telefon numarasını sormuş, Dairemize ait olduğunu öğrenince yazısına konu etmemiştir.
Bu durum gösteriyor ki ... Müdürlüğü, Emniyet Amiri Recep Güven'in bir illegalitenin içinde olduğunu gösterebilmek için köşe yazarlarını yönlendirme ve yanıltma girişiminde bulunmuştur.’’
* * *
Sabri Uzun'un ifadesi genel hatlarıyla doğru (faksla bilgi geldiği yanlış) ve fakat eksik... Yeşim Kuzey ismi ilk kez bu köşede ve Susurluk olayları vesilesiyle yazıldı (16 Aralık 1998).
Bu yazı üzerine ismini açıklamayan bir kaynak aradı, Kuzey'in ayrıntılı telefon görüşme dökümünü verdi...
Özellikle bir cep telefonu üzerinde durması ilginçti...
Gazetecilik imkánlarıyla verilen telefon numaralarını araştırdık, cep telefonu konusunda ise ‘‘yanlış bilgilendirme’’ olasılığı üzerinde durduk. Ve kuşkumuzda haklı çıktık. Cep numarası polise aitti.
Sonuçta bir süre bekleyip, aşağıdaki yazıyı kaleme aldık:
‘‘İsmini açıklamak istemeyen bir kaynak, Bayan Yeşim Kuzey'in cep telefonuyla aradığı kurum ve kişiler hakkında çarpıcı bir iddiayı gündeme getirdi. İzninizle Bayan Kuzey'in telefon numarasını saklamak şartıyla bu iddiayı sizlerle paylaşalım... Aslında esrarengiz kaynağın, Kuzey'in telefonuyla ilgili ayrıntılı bir döküme ulaştığı kesin... Çünkü, örneğin 2 Kasım 1998 günü saat 18.28.50'de Kuzey'in telefonundan İstanbul Organize Suç Şubesi'nin arandığını iddia ediyor. Aynı numaranın 4 Kasım 1998 günü saat 22.55.00'te yeniden arandığını ileri sürüyor. 17 Ekim 1998 günü bu kez şubenin direkt telefonundan görüşme yapıldığını anlatıyor...
Bu örnekleri, iddianın ne kadar detaylı olduğunu göstermek açısından verdik. Çünkü Yaşar Yeşim Kuzey'in emniyete yardım ettiği zaten biliniyor. Polis şefleri ile konuşması doğal. Nitekim, kimliğini açıklamamakta ısrarlı kaynağımız, Bayan Kuzey'in Antalya Emniyeti Bütçe Şubesiyle (3465191) ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile görüştüğüne ilişkin kayıtları da aktardı.
Kuzey'in sağladığı bilgi ve belgeler sonucunda Ömer Lütfü Topal'ın şirketlerine-várislerine bir katrilyon liralık vergi cezası geldi. Dolayısıyla Kuzey'in, Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu ile görüşmüş olması (425 44 02) bize göre sürpriz değil. Başbakanlık tarafından korunduğu iddiası da belki Başbakanlığa ait 419 39 82 numaralı telefonla görüştüğü için ortaya atıldı. Ama esrarengiz kaynağın sözlü olarak aktardığı dökümde rastlanan bir numarası var ki, bizim bu yazıyı kaleme almamıza yol açtı: 0312-286 50 00... Yani ANAP Genel Merkezi... Kaynağımızın iddiasına göre, Yaşar Yeşim Kuzey bu numarayı tam üç kez aramış. Eğer doğruysa acaba neden? İtirafın adresi ya polistir ya da savcı... Tanıklar siyasi amaçla kullanılırsa bu işin sonu pisliktir.’’
(11 Şubat 1999, Hürriyet Gazetesi).
* * *
Türkiye'nin en kritik soruşturmasının baştanığı konumundaki Kuzey'in güvenlik birimleri dışındaki irtibatlarını tarihe dipnot olarak düştükten sonra sıra cep telefonu numarasına geldi.
Onu da okurla ‘‘doğru çerçevede’’ paylaştığımıza inanıyoruz:
‘‘Yeşim Kuzey'in aradığı numaralardan birisi çok ilginçti. Çünkü Kuzey'in ilişkide bulunduğu üst düzey bir emniyet görevlisine aitti. Demek ki bize bu telefon numarasını yayınlatarak, Kuzey'e ‘Polisle irtibatın ortaya çıktı' mesajı verilmek istenildi. Hediyeli soru: Muhbir korkup susarsa kim kazanır? Son yanıt: Mafya ve çeteler.’’
(9 Haziran 1999, Hürriyet Gazetesi).
* * *
Gazetecilik ahlakı polisin veya başka meslek kollarının iç çekişmelerine hizmeti zaten yasaklar.
O yüzden bu yazıyı kıdemli gazetecinin ‘‘bakın, numarayı yemedim’’ veya ‘‘telekulak çetesini ihbar ettim’’ övünmesi diye algılamayın. Aksine bu yazıyı daha birkaç yıl öncesinde polis içinde yuvalanmış çete/çetelerin;
1) Telefon dinleme veya arayan/aranan sorgulanmasını yasadışı kullanarak ne gibi kritik bilgilere ulaştığını...
2) Gizli bilgileri gerekirse medya aracılığıyla kullanarak meslek içi rakiplerini tasfiyeye yeltendiklerini...
3) Belki bilerek veya bilinçsizce suç örgütlerine hizmet ettiklerini gösteren örnek vaka olarak okuyun.
Paylaş