ANKARA CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, MHP’nin "Hükümet ve yargı arasındaki krize çözüm için aracı olun" önerisi karşısında temkini elden bırakmadı "Düşüneceğim, ne yapacağımı sonra duyarsınız" dedi... Haddim olmayarak belirteyim, son derece yerinde ve doğru refleks gösterdi.
Devamı da gelmeli ve Sayın Gül bu öneriyi fazla uzun düşünüp taşınmadan geri çevirmeli.
Çünkü AKP kapatma davasında ismi geçen -hatta yaranma telaşıyla yok yere sanık ilan edilen (Sabah-2 Nisan)- Sayın Cumhurbaşkanı son yılların en ciddi sistem krizinde nasıl olup da tarafsız arabulucu sayılacak?
Çankaya Köşkü’nde yuvarlak bir masa tasavvur edin...
Bir yanında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.
Partisi için kapatma davası açılan kendisine siyasi yasak istenilen yürütmenin başı.
Hemen solunda TBMM Başkanı Köksal Toptan...
"AKP kapatılmasın" formülü mucidi, Üçüncü Yol’un mimarı, yasama organının başkanı.
Karşılarında bildirici Yargıtay ve Danıştay temsilcileri ile AKP’yi yargılayan Anayasa Mahkemesi’nin Başkanı...
Yani yüksek yargı.
Sırf Sayın Abdullah Gül Köşk’te çay ikram etti diye geçmişe sünger çekecekler, öyle mi?
Hiç sanmam!
Ayrıca madem yakın geçmişten söz ediyoruz...
Hatırlayın bakalım, yüksek yargı ile hükümetin en büyük kavgası nasıl patlak verdi.
Anayasa Mahkemesi Abdullah Gül’ün Çankaya seçimi sırasında "367 şart" kararı (1 Mayıs 2007) almadı mı?
Türkiye bu kararla erken seçime sürüklenmedi mi, iktidar partisi meydan meydan dolaşıp Yüksek Mahkeme’yi ve yargıçları halka şikáyet etmedi mi?
En ateşli nutukları bugünkü Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız atmadı mı?
"Dindar Cumhurbaşkanı seçtirmediler" polemiği/yalanı muhafazakár seçmenin oyunu etkilemedi mi?
Abdullah Gül’ün dünü, bugünü ve ne yazık ki yarını da kuvvetler savaşı’nın asıl konusudur.
Bugün yargıyı siyasallaşma eğilimine girmekle suçlayan iktidar sözcüleri ve yandaş medyası...
Çankaya’ya uzlaşmaya gerek duymadan bir parti büyüğünü yollamanın günahını tamamen unutmuşa benzerler.
O zaman biz hatırlatalım: Temel sorun Çankaya’nın yürütme-yasama erkleri ile tamamen bütünleşmesidir.
Meclis ve Çankaya’yı sadece oylama/onaylama mercii haline getiren hükümet yargıyı da ehlileştirme peşindedir.
Bu kavga o yüzden çok derindir, Cumhuriyet’in kazanımları üzerinedir.
En önemlisi de kendisi taraf olan bir ismin hakemliği ile asla çözülemez.
Dipnot: "Abdullah Gül’ün siyasi geçmişi tamam da, neden bugünü ve yarınını da karıştırdın?" diyecek olursanız... Son bir soru: Türbanla ilgili Anayasa değişikliği Çankaya’dan geri dönseydi, AKP’ye kapatma davası açılır mıydı?
Bak şu konuşana
HÜKÜMET Yargıtay bildirisine pek alındı.
Aslında haklı olduğu bir nokta var: Hákim kararıyla konuşur.
Ama sesi tek çıkan yüksek yargı organını Yargıtay ile Danıştay sanıyorsanız, çok yanılırsınız.
Örneğin 16 Mayıs tarihli Star Gazetesi’nin manşetine taşınan Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar’ın köşesini bilmem okudunuz mu?
Tayyar’ı arayan Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muammer Aydın, AKP kapatılsa ve siyasi yasaklar gelse bile Başbakan’ın bir dahaki seçimde bağımsız aday olabileceği, Abdullah Gül’ün görevine devam edebileceği yorumunu paylaşıyor.
YSK Başkanı daha önüne gelmemiş bir dava hakkında oyunu açıklamakta sakınca görmüyor.
Peki ya, 20 Mayıs günkü Referans Gazetesi’nde Genel Yayın Müdürü Eyüp Can’ın köşesine göz attınız mı?
Bakın Haşim Kılıç ne diyor: "Eyüp (Can) Bey inanın çıkacak karar ne olursa olsun, göreceksiniz hem demokrasimiz hem laikliğimiz hem de hukukumuz bu süreçten çok daha güçlenmiş olarak çıkacak.
Ve yine inanın bu söylediğim temenni değil."
Siz bu açıklamalara karşı AKP’den itiraz duydunuz mu?
Ben rastlamadım.
Zaten AKP’nin tek derdi kendi istediğini, işine geleni duymak.