ANKARAÖNCE izninizle düzeltelim, her seri cinayet, seri katil eseri değildir.
Seri katilin kurban seçimi, cinayet gerekçesi, zamanlaması prototiptir, profili ele verir.
Bizdeki seri cinayetlerin zanlıları, uyuşturucu hap etkisinde üç kuruş için rastgele cana kıyan iki sabıkalıdır, abartmayın, rütbe takmayın.
* * *
Ama sakıncası yoksa, gelin yedi cinayetin güzergáhından bir de birlikte geçelim.
Yoldaki adli çukurlara, uygulama kara deliklerine bir kez daha dikkati çekelim.
1) Yakalama emri yoktu:
Kurban sayısı 3’e yükseldiğinde Kocaeli Emniyeti doğru refleks gösterdi. Müdür Yardımcısı 21 Ekim’de 81 ile yazı yolladı, iki zanlının kullandığı aracın plakasını geçti.
Dahası aracın sahibinden bir zanlının cep telefonu numarasını buldu. Savcılık talimatıyla teknik takibe geçildi, baz istasyonu yardımıyla suçluların yeri saptandı.
Ama aynı savcı, iki zanlının yakalama emrini çıkarmayı unuttu.
Zanlıların onlarca polis noktasından elini kolunu sallayarak geçmesi affedilmez kusur, kabul.
Ancak polis, zanlıları durdursaydı bile savcı emri olmadan onları yakalamaya yetkili değildi.
Biliyoruz, komik ama gerçek!
2) 24 saatte soruşturma:
50 saatte yedi cana kıyılmasına hayret ediyoruz da...
10 ile yayılan 7 ayrı olayın soruşturmasının 24 saatte tamamlanmasını makul karşılıyoruz.
Acaba zanlılara yer gösterme yaptırıldı mı, olay yeri inceleme raporları tamam mı?
Dileriz dosyadaki kamera kayıtları dışındaki kanıtlar da sağlamdır.
Çünkü haberlere göre zanlılar şimdiden birbirini suçlamaya başladı.
İkisi de "Ben yapmadım, arkadaşım öldürdü" diyor.
İfadelerdeki çelişkileri gidermek zor gözüküyor.
Pompalı tüfekler malum yivsiz, setsizdir.
"İkimiz de yapmadık" derlerse bakalım ne olacak?
Belki farkındasınız, Avrupa uyum yasalarıyla roller tamamen değişti.
Hazırlık soruşturmasının patronu eskiden polisti, bugün yetki savcıda.
Ama Türkiye bu ölçüde büyük reformu eski ve eksik altyapısıyla becermeye kalktı. Tabir yerindeyse, bataklığa gökdelenler dikildi.
Büyük kentlerin asayişi bozuldu, nüfus artarken gözaltı sayısı azaldı. (Üstelik gözaltına alınanların büyük bölümü gösterici, hırsıza uğursuza diş geçmiyor.)
Polise, adalete güven kalmayınca yasadışı örgütlere gün doğdu.
Varoşlarda hırsızın, kapkaççının cezasını halk mahkemesi kesiyor.
* * *
"Peki ne yapılmalı?" diye soranlara somut iki önerimiz var.
1) Türkiye Cumhuriyet Başsavcılığı:
Soruşturmayı savcı yapacaksa takviye şart. Yurtdışında terörle mücadele koordinasyonu için bile başsavcı atanıyor. Bizde maşallah terörün yanında asayiş sorunu var, çeteler cabası.
Savcıların tayini, eğitimi, sicili konusunda tek merkez çok yararlı olabilir.
2) Polis asıl işine dönmeli:
Bakan çocuklarına birkaç koruma, bina nöbetleri, futbol maçları.
Söyler misiniz hangisi polisin asli görevi?
En fuzulisi de maçlar. Çünkü neredeyse her spor kulübü, olay çıkartan holiganları besliyor, cebine harçlık koyup, otobüs kiralayıp deplasmana bile götürüyor.
Ama perhiz ve turşu misali stat kapısından polis eksik kalmasın istiyor.
Dünyada statlar, binalar, VIP isimler özel güvenlik tarafından korunuyor.
Türkiye’de öncülüğü yine Silahlı Kuvvetler üstlendi, askerlik şubelerinde pilot uygulama başladı.
Dileriz herkes aklını başına alır ve polis asıl işine geri döner.