Paylaş
KAPALIÇARŞI'nın ünlü kuyumcusu son birkaç ayın bilançosunu çıkartıyor: ‘‘Günde bir milyon dolar getirin, size iki milyon dolarlık alım yapayım... Bırakın orta halli müşterileri, en meşhurlar bile varını yoğunu satıyor.’’
Demek ki bireyler yoksullaşıyor...
Ne var ki adaletsiz gelir dağılımı nedeniyle yoksulluğun paylaşımı da adil olmuyor. Zenginin hiç değilse satacak takısı var, ardından sıra şirketine gelecek. Çünkü bireyler yoksullaşırken şirketlerin kazanması mümkün değil. Önce takılar ucuzlayacak, ardından şirketler...
* * *
Bireyin cebi delik, şirketin kasası... Peki o zaman kriz öncesi bu ekonomiye giren ve borç hanesine yazılan milyarlarca dolar nereye gitti?
Son kriz hortumun güzergáhını herkesin anlayacağı şekilde çizdi...
Önce bankalara, ardından devlete, devletten ‘‘görev zararı’’ marifetiyle çiftçiye, köylüye, küçük esnafa, kamu çalışanına tabii ki ve beyaz yakalı soygunculara... Katrilyonlar üretime, ticarete gitseydi büyük ihtimalle geri dönerdi. Ama siyasi rüşvetin geri dönmesi mümkün değil, soygun parasının da öyle. Dolayısıyla ABD'nin yeni yönetiminin yeni yardımı, şeffaflık koşuluna bağlaması rastlantı sayılmaz. IMF'nin bankacılık sisteminde reform ısrarı bu yüzden. Üstelik cennet ülkemizin bu kriz sayesinde öğrendiği ‘‘nerede yolsuzluk varsa, uygar para oraya gitmez’’ söylemi sanıldığı kadar yeni de değil. 1997-1998 yıllarında Güneydoğu Asya'dan başlayan küresel krizden çıkarılan en önemli dersler arasında gösteriliyor.
* * *
Belki hatırlayan çıkar... Merhum Turgut Özal'ı Singapur'u yaratan Lee Kuan Yew'e benzetenler vardı. 1998 Mayıs ayında yeniden yayın hayatına giren New Perspectives Quarterly-Türkiye Dergisi'nin ilk sayısında Asya krizini yorumlayan Yew bakın ne diyordu:
‘‘Hısım akraba kayırmanın, iltimas ve yolsuzluğun yıkımı ağırlaştırmış olduğuna kuşku yoktur. Sistemlerin saydam olmadığı yerde yasadışı hareketlerin saptanıp teşhir edilmesi zordur. Guanxi, (adam kayırma, torpil) haksız kaynak tahsisine yol açar.’’
Lee Kuan Yew, Asya krizinde fay hattının Singapur ve Hong Hong'a uzanmamış olmasını da bu ülkelerdeki sistemin yolsuzluğa geçit vermemesine bağlıyordu:
‘‘İktidar ve ayrıcalık suiistimallerini açığa çıkarmaya ve denetlemeye olanak veren iyice saydam sistemlerin var olduğu -ikisi de eski birer İngiliz sömürgesi olan- Singapur ve Hong Hong gibi yerlerde Asyalı değerler, devlet dairelerinde suiistimale yol açacak şekilde yozlaşmamıştır.’’
* * *
Madem ki küresel arenadan kriz dersi çıkartıyoruz... Yoksullaşan bireyler ve ucuzlayan şirketlere de yabancı örnek verelim. İktisatçı Mustafa Özel'in yine New Perspectives Quarterly-Türkiye Dergisi'nin ilk sayısında yayınlanan bir tespitinden yaptığımız alıntıyı tekrarlayalım:
‘‘...Bir yıl önce 1 milyar dolara satın alınamayan fabrika ve tesisler şimdi 80-100 milyon dolara satın alınabiliyor. Arap Prens Veyid bin Tellal (11 milyar dolar serveti olan büyük bir finansal yatırımcı) vakit geçirmeden Boeing 727'sine atlayıp Doğu Asya'ya uçtu ve Malezya'da Proton, Güney Kore'de Daewoo gibi otomobil şirketlerinin önemli bir kısmını kelepir fiyata satın aldı. Merrill Lynch, 300 milyon dolar harcayarak müflis Yamaichi'nin 30 şubesini ele geçirmeye çalışıyor. Coca Cola 432 milyon dolara Kore'nin Doosan grubunun şişeleme ünitesini satın aldı... Küresel kapitalizmin yatırımcıları Asya'nın son 25 yıllık birikimini birkaç milyar dolara kapatacağa benziyor.’’ (26 Mayıs 1998, Hürriyet)
* * *
Türkiye'yi hak etmediği bu krize sürükleyenlerin hem yeni dünya düzeninin siyasi ambargosu, hem de yabancı sermayenin ucuzlayan şirketleri satın alması yoluyla tasfiye sürecine aslında sevinmemiz gerekiyor... Ama nedense içim kan ağlıyor.
Paylaş