BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, ‘Etrafınızda hep türbanlılar var, ailenize başı açık bir kadını kabul eder misiniz?’ sorusu üzerine, eşi Emine Hanım’ın yengesini örnek verdi, ‘Kayınbiraderimin eşinin ve çocuklarının başı açık’ dedi.
Üsküdar Belediyesi’nde görevli yenge Saadet Gülbaran, hemen Erdoğan’ı teyit etti: ‘Emine hanımların ailesinde 35 yıldır gelinim. Başımın açıklığına kimse bir şey demedi. Sayın Başbakan bile saçıma yeni şekil verdiğimde, ‘Yenge yeni imajın çok güzel olmuş’ der.Bu sözlere hep beraber güleriz. Eğer başımın açıklığına karışılsa, bir evlilik 35 yıldır sürmezdi.’
Örtülü görümce, başı açık gelin. Sevgili ve saygılı, Türkiye’nin kimyasına uygun ilişki tarzı. Bu hoşgörü tablosuna kimsenin itirazı olamaz... Da sorusu olan çıkabilir. Örneğin, fakirin kafası karıştı. Merak ediyorum, başı açık Saadet Hanım’ın eşi Hasan Gülbaran, aynı hakkı ve serbestiyi acaba kız kardeşi Emine Hanım’a da tanıdı mı? Üstelik bu soru teorik sayılmaz. Çünkü Emine Erdoğan, nasıl örtündüğünü 1994 yılında Meydan Gazetesi’nden Fatma Aksu’ya anlattı. Ardından gazeteci Fehmi Çalmuk’un ‘Merak Edilen Kızlar’ kitabında yazıldı:
‘Soru: Kim başınızı örtmenizi istedi?
- Büyük ağabeyim. Biz 5 kardeşiz. Siirtliyiz. Ancak benden üç kuşak önce İstanbul’a gelmişiz.
Hemen başınızı örttünüz mü?
- Hayır, işte onu söylemek istiyorum. Kesinlikle reddettim. Hatta yakın akrabalarıma ağabeyimi şikáyet ettim. Dedim ki, ‘Hadi köyde olsam neyse. Ben İstanbul’un göbeğinde başımı köylüler gibi nasıl örterim’ diye direndim. O kadar zordu ki, günlerce ağladım. Hatta bu nedenle intiharı bile düşündüğüm oldu.’
(Çalmuk, Merak Edilen Kızlar, s. 41)
Ancak ‘büyük ağabey’ denilince hemen Saadet Hanım’ın eşi Hasan Gülbaran’ı anlamak haksızlık olur. Çünkü Emine Hanım’ın üç ağabeyi daha var, üçünün de eşinin başı örtülü. En küçük ağabey Ali Gülbaran, geçen yıl Sabah’tan Nebahat Koç’a, eşinin evlenmeden önce başının açık olduğunu, evlendiği sırada kendisinden kapanmasını istediğini anlattı. Eşinin de bunu hoş karşılayarak başını kapattığını aktaran Gülbaran, ‘Ama kapanmasaydı da evlenirdim’ diye ekledi.
Gördüğünüz gibi, ‘Emine Hanım’ın başını kim örttü?’ sorusunu yöneltince o kadar olağan şüpheli çıkıyor ki...
Acaba soruyu, ‘Saadet Hanım’ın başı nasıl açık kaldı?’ diye düzeltmek mi lazım, ne dersiniz?
Toprak reformunun bedeli
İSTİFAYA zorlanmak, hatta kovulmak mezara canlı girmeye benzer. Cenaze konuşmalarını daha ölmeden dinler, bazen kızar, kimi zaman gülersiniz.
Atilla Karaosmanoğlu bu ülkede iki kez istenmeyen adam konumuna düştü, üniversite dahil tüm kapılar yüzüne kapandı.
Karaosmanoğlu, ‘İzmir Karşıyaka’dan Dünyaya’ kitabına, 12 Mart reform kabinesinden istifasına verilen tepkilerden sadece iki tanesini aktarmış.
‘O günün havasına rağmen beni en çok eğlendiren yazı’ diyor Karaosmanoğlu, ‘Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu’nun Tercüman’ın birinci sayfasında ‘OHHH...’ başlığıyla yayımlanan yazısı oldu. Büyük toprak sahibi Fevzi Lütfü Bey’in toprak reformunun yapılamamasından memnun olduğu anlaşılıyordu.’Fevzi Lütfü ile Atilla Bey aynı büyük aileden... Siyasi kökleri de aynı topraktan ama Fevzi Lütfü Bey, toprak reformu yüzünden partiden kopuyor, İnönü ekolünün gücü toprak reformuna yetmiyor.
Bugün toprak reformu yapmaya kalksak, işe İstanbul’dan başlamak lazım. Toprak reformundan korkmanın bedelini büyük kentlerde ödedik. Anadolu’ya gelince... Toprak reformu engellenmeseydi, belki de tıpkı Karaosmanoğlu’nun yazdığı gibi ‘gençler dağa çıkıp isyana katılıp ölmeyecekti’.