Niyet ve samimiyet

IMF'ye verilen ek niyet mektubuna yolsuzlukla mücadele maddesinin eklenmesi kimin aklıdır bilmiyoruz.

Ama eğer Washington'un dayatması değilse Türkiye açısından zamanlama ve taktik hatasıdır. Çünkü niyet ve samimiyet arasındaki bariz fark ortadadır.

*

Önce niyet mektubundaki ilgili paragrafı hatırlatalım:

‘‘Temmuz ayı başlarında yolsuzlukla mücadele yollarına ilişkin Dünya Bankası destekli bir çalışma toplantısı yapılmıştır. Bir çalışma grubu bu toplantıdaki bulgular ışığında, eylül ayında yapılması planlanan yolsuzlukla mücadele konferansı öncesinde bir hareket planı hazırlamaktadır. Sn. Başbakan şeffaflığı artırma insiyatifi kapsamında tüm ilgili kuruluşlara bu konuya ilişkin tavsiyelerini soran ve bu amaçla özel komiteler oluşturan bir genelge göndermiştir. Bu yöntemin kuruluşları daha doğrudan bir şekilde bu çabanın bir parçası haline getirmeye yardım etmesi beklenmektedir.’’

(Kaynak: www.hazine.gov.tr)

*

Türkiye'nin yolsuzlukla mücadele çabalarını uluslararası platforma taşıması yabancı sermayeye muhtaç bu ülke açısından ciddi risktir...

Çünkü ne yazık ki Türkiye gerçek niyetinden bağımsız (veya belki de alakalı?) olarak çok değil sadece bir yıl önce yolsuzlukla mücadelede sembol haline gelen iki ismi, Tantan ve Temizel'i siyaseten harcadı. Toplanacak konferansın onur konukları olmaları gereken bu ikilinin küskünlüğünün yaratacağı kötü reklamı bir an için unutsak bile hukuki karmaşayı nasıl anlatacağız ki?

*

Yargıtay 5'inci Ceza Dairesi 14 Haziran 2001 tarihinde, Beyaz Enerji sanıklarının hangi mahkemede yargılanacağına karar verdi.

Yargıtay'ın, ‘‘rüşvet almak, bu suça aracılık etmek, rüşvet vermek, rüşvet teklif etmek, görevi kötüye kullanmak, artırma-eksiltmeye hile karıştırmak suçlarından açılan davalara bakma görevinin Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne ait olmamasına...’’ yönündeki kararı emsal oldu...

Ancak DGM'deki yargı usül farkı nedeniyle içeride tutulabilen Beyaz Enerji sanıkları, banka sahipleri, yolsuzlukla-vurgunla suçlanan isimler bu sayede teker teker serbest kalmaya başladı.

*

Devlet Bakanı Kemal Derviş bir hafta içinde iki kez Bankalar Yasası'nda kredi batırma suç ve cezasının yeniden düzenlenmesi talebini yineledi.

Zaten aksi takdirde Dünya Bankası'nın desteğiyle başlatılacak şirket kurtarma operasyonuna yanaşacak bankacı bulmak mümkün değil...

Ucunda hapis cezası varken hangi banka yöneticisi batık şirkete kredi açar ki?

*

Şeffaflık malzemeyi olduğu gibi yansıtan ayna gibi...

Eğer niyet samimi değilse aynada maymunun çıplak tersi beliriyor.

Niyet iyi bile olsa kötü reklama yol açıyor.

KARŞI GÖRÜŞ-KATKI

‘‘Kararsızdan çok umutsuz biriyim. Seçimde oy vermemek bir çözüm değil, zaten geçerli oylar üzerinden vekiller belirleniyor. Bu nedenle katılım yüzde 9 bile olsa genel toplamda aslında yüzde 9 almış parti yüzde 30 oy almış gibi olacak. Bunun için oy vermemek yerine bazı önde gelen aydın, sanatçı, mahalle-toplum sevilenlerinin veya yazarların bağımsız aday olmaları ve kararsızların-tepkili olanların onlara oy vermesi gerekir. Bu oylar geçerli sayılacağı için o zaman durum karışacak ve belki de yüzde 9 alanlar baraj altı kalarak seçim sitemine olan güvenleri ile kös kös oturacaklardır.’’

(Dr. Emrah KIRIMLI)
Yazarın Tüm Yazıları