YERLİ ve yabancı piyasaların Refah’ın devamı sayılan muhafazakár AKP ile bu denli iyi geçinmesini hálá yadırgayan çıkabilir.
Oysa AKP’nin redd-i miras kanıtları çok güçlüydü:
Türkiye için kalkınma örneğini Malezya veya İran’da arayan Necmettin Erbakan’ın talebesi Recep Tayyip Erdoğan tam aksine -belki de iç siyasi dinamiklerin de etkisiyle- AB ipine sarıldı. 2 yıllık iktidarında tempolu reform çabalarıyla samimiyetini dosta-düşmana ispatladı.
İlk acemilik dönemi hariç tutulursa IMF ile iyi geçindi. Ecevit Hükümeti’nden miras ekonomik programı harfiyen uygulamakla kalmadı. Fon’la üç yıllık yeni bir anlaşma niyetini ortaya koyacak cesareti buldu.
AB ve IMF çıpasıyla sağlanan ekonomik istikrarın yarattığı siyasi güven zemini AKP’nin itibarını yükseltti. AB veya IMF patikasında ayağının sürçtüğü ender anlarda stok kredi işe yaradı, piyasalar -tıpkı cuma günü olduğu gibi- iskontolu tepki verdi.
* * *
Ancak anlaşılan bazı AKP yöneticileri, AB reformlarını müziği duymadan ezbere dans eden balerin misali uygulamış... Tıpkı ekonomik krizden IMF parasıyla kurtulup sonra Telekom yönetimi için efelenen MHP gibi...
Hatırlar mısınız, 2001 Temmuz ayında ne olmuştu?
IMF 1.5 milyar dolarlık kredi dilimi için Telekom’a profesyonel yönetici atanmasını şart koştu. MHP’li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz rest çekti. Başbakan Bülent Ecevit,‘içişlerimize karışıyorlar’ diye alınganlık gösterdi.
IMF krediyi erteleyerek sopanın ucunu gösterdi. Liderler zirvesi toplandı, IMF’nin istediği atamalar yapıldı. Fon kredisi gecikmeli olarak çıktı. Ama piyasada hükümete güven kalmadı, dolar kuru bir günde 300 bin lira birden arttı. Enis Öksüz bakanlıktan ayrılmak zorunda bırakıldı, ortalık yatıştı.
10 gün kadar süren kriz, Ecevit Hükümeti’ne IMF parasıyla IMF’ye kahramanlık yapılmayacağını öğretti. Benzer şekilde AKP-AB krizi de muhtemelen hasarsız bitmez.
Çünkü milli egemenliğin paylaşımı temeline oturan AB projesinde, hele de son virajda ‘Avrupa bize ne yapacağımızı söyleyemez’ resti çekmenin bedelini ödetirler mutlaka. Siyaseten AKP’ye, ekonomide halka... Ne yapalım, geçmişte olduğu gibi yine lider eğitimi/stajı bütçesine gider yazar, geçer gideriz.
Haberin nedeni olmaz
Hürriyet’in son imaj filminde, toplumsal hafızada iz bırakan ondan fazla olaya/kişiye referans var... Ne yazık ki bazınıza tarih gibi gelen o karelerin çoğu bendenizin meslek yaşamının mozaik parçaları...
Filmi her izlediğimde bu mesleğin haberciyi her gün, bir ucundan diğerine savurduğu yelpazenin renk tayfına hayran kalıyorum. Mini etekten Kürtçe’ye, semazenden Zeki Müren’e... Evet, haber işte bu çeşittir!
Bağdat’a yağan ABD bombalarını otel odasından izleyen bendim... ABD’nin Irak tezkeresi tehditlerini manşete aktaran da... Kuzey Irak’tan şehit ve yaralı helikopteri ile dönerken kahrolan bendim, Apo’nun idamını durduran liderler zirvesi kararını piyasa açısından analiz eden de... Ama hiç durup da, ‘neden?’ diye düşünecek zamanım olmadı. Çünkü haberin temposu da hayata benzer.
Haber tıpkı hayat gibi baskın verir. Nereden, ne zaman, ne çıkacağı belli olmaz. Biz faniler, hayatın ve haberin ahengine karışamayız. O yüzden haberin tadı, ardında ‘neden’ sorusu aramayan haberci ve okurla çıkar.
25 yıllık haberciyim, yine de Hürriyet’ten (56) 8 yıl gencim. Ne mutlu ki hayatın, haberin ve Hürriyet’in keyfini çıkaracak yaşa yaklaşmaktayım.