ÇUKUROVA Elektrik ile Kepez'de kimin haklı olduğuna kafa yormadan önce kimin haksız olduğunu peşinen söyleyelim: Uzan Ailesi.
Çünkü Çukurova ve Kepez'i yönettikleri son on yılda;
Berke Barajı örneğindeki gibi her yatırımı iki katına mal olmuş göstererek küçük ortaklarını soydu, devleti aldattı.
Küçük yatırımcıların hakkını korumaya kalkan SPK yöneticilerine -hatta eş ve çocukları dahil- medya terörü estirdi.
Enerji Bakanlığı'na ulaşan şikáyetlere göre bölgedeki üretici şirketlere enerji vermeyerek rekabeti bozdu.
Ezcümle Uzan Ailesi başına geleni hak etti.
Ne var ki Hürriyet Medya Towers binasının dokuzuncu katındaki çay ocağında dün sabah yaptığımız küçük ankette sonuç farklı çıktı. Birkaç kişiye topluca ‘‘Sizce Uzan kararı haklı mı?’’ diye sorduk.
Suyun öte yakasından bir arkadaş ‘‘Haksız’’ diye atıldı... Genç bir başka arkadaş az düşündü, ardından ‘‘Haklı’’ dedi. Ekrana da çıkan bir diğeri ‘‘Haklı ama’’ diye başladı, kararda hukuki eksik ihtimaline işaret etti.
Gözüken o ki normal yurdum insanı Uzan kararına tam ikna olmuş değil.
Bizce nedeni muhtelif:
Medyanın büyük bölümü Uzan terörü karşısında yıllarca üç maymunu oynadı, halk gelişmeleri takip edemedi.
Hükümetler ya açık medya desteğiyle satın alındı veya korkutuldu.
Uzan Ailesi medya-ticaret faaliyetine siyaseti de ekledi. Uzan söylemine inananlar son kararı siyasi linç sandı.
* * *
Denilebilir ki, ‘‘AKP daha ne yapsın, nasıl inandırıcı olsun?’’
Mesela Başbakan, ‘‘En büyük rakibimiz Genç Parti’’ dedikten birkaç gün sonra PETKİM ihalesinde Uzanlar'ın teklifini düşük bulduğunu açıklamayabilirdi... Böylece Özelleştirme Yüksek Kurulu'na ihsas-ı rey (oyunu belli etme) yöntemiyle yol göstermeye kalkmayabilirdi... Üç gün sonra da Çukurova ve Kepez kararı açıklandığında herkesin aklına medya-siyaset-ticaret şeytan üçgeni kaynaklı sorular takılmazdı.
Ama kişisel/siyasi hatalar olsa da, olmasa da... Bu ülkenin en büyük bataklığının medya-siyaset-ticaret üçgeninde oluştuğu Uzan kararıyla bir kez daha kanıtlandı. En doğru karara bile bu bataklık yüzünden çamur bulaşabilir. En yanlış kararın izi aynı bataklıkta kaybolur, sürülemez.
* * *
Ne var ki eláleme iğneyle saldırırken çuvaldızı kendimize saplama zamanı geldi de geçiyor. Yıllardır medya-siyaset-ticaret üçgeni diye yırtınıyoruz -yanılmıyorsak patenti bize aittir- ama bir gerçeği izahta zorlanıyoruz.
Şöyle ki; a) 2001 krizi ve 2002 seçimi üçgenin medya-siyaset kanadında büyük tahribat yarattı. Medya patronları iflas etti, hapse düştü. Siyaset esnafının neredeyse tamamı sandıkta kaldı. Ama ticaret temizlenmedi! b) Daha da önemlisi kamuoyu vicdanında yolsuzluklardan hesap sorulduğuna ilişkin kanaat/hüküm oluşmadı.
Acaba neden, kim sorumlu? Orman yasasında sanıklar yargısız asılır. Hukuk devletinde savcı ile hákime sorulur.
Peki memlekette bankalar batarken, siyasilerin, medya baronlarının kellesi uçarken adalet sisteminde neden yaprak kımıldamadı?
Bildiğimiz kadarıyla son beş yılda Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla meslekten atılan yok!
Yani et çürüyüp kokarken tuz tertemiz kaldı sanıyoruz.
Mümkün mü? Yoksa medya-siyaset-ticaret sistemini ayakta tutan, esirgeyen, koruyup kollayan gizli bir dördüncü kenar daha mı var?