Mali gözlüğü çıkarma vakti

SİYASET ve ekonomi penceremizin aynı anda kırıldığı 22 Şubat şokunun üstünden neredeyse altı ay geçti...

Bu yarım yılda en büyük hasarın 2000 yılında düşük faizli hazine bonolarını ucuz dövizle satın alan mali kesimde oluşması kaçınılmazdı.

Batan bankalar, işsiz kalan beyaz yakalılar... Kur ve faizde zıplamalar sadece mali sektörü değil üretimi de rehin aldı.

Ama ne dersiniz, artık geleceğe bakarken mali gözlüğü değiştirme, reel sektöre yönelme vakti gelmedi mi?

* * *

Mali sektöre verilen öncelik bu programın ön koşuluydu.

Kamu bankalarındaki görev zararı ve fon bankaları operasyonu ile katlanan iç borcun çevrilmesi için mali sektörün ayakta kalması lazımdı.

Aradan geçen altı ayda iç borç konusunda üç önemli adım atıldı:

1) Hazine borcun bir bölümünü takas operasyonu ile dövize çevirdi. Son iki haftada dövizle borçlandı. Yani iç borcun kur patlamasıyla silinmesi yoluna gitmeyeceğini ilan etti.

2) Hazine muhtemelen önümüzdeki günlerde enflasyona endeksli kağıtlarla borçlanacak. Böylece iç borçların hiperenflasyon yaratarak sıfırlanması gibi seçeneğin bulunmadığını da gösterecek.

3) Kamu bankalarının Hazine ihalelerine katılmalarının (muhtemelen 5 katrilyon liralık alım bekleniyor) yolu açıldı.

* * *

Ne var ki mali sektörde sağlanan bu istikrar yanıltıcı olabilir.

Çünkü reel sektörde son altı aylık durgunluk sürerse, iflaslar mali sektörün öncelikli sorunu haline gelecektir.

Altı aylık bilançolardaki kár rakamları kimseyi kandırmasın.

Bankaların yaptığı aslında toplayamadığı alacaklarına faiz işletip yeni kredi gibi defterlerine yazmaktan ibaretti. Dokuz aylık bilançolar da muhtemelen aynı makyajı taşıyacak... Ama ya yıllık bilançolar?

Reel sektörü toparlamak için özel bankalara umut bağlamak hayaldir. Çünkü özel bankalar kaynaklarının neredeyse tamamını hazine kağıdı ile grup şirketlerine kredi olarak paylaştırıyor.

Dolayısıyla geriye kamu bankaları kalıyor... Kamu bankalarının küçültülmesi operasyonunda biraz rötar göze alındığına göre... Özellikle Halk Bankası'ndan küçük esnaf ve KOBİ'lere açılan kredilere konulan frenin kaldırılması düşünülemez mi? Benzer şekilde Dünya Bankası ve Eximbank kaynaklarının üretimi artırmak üzere seferber edilmesi yerinde olmaz mı?

* * *

Mali piyasada Stanley Fischer'in ziyaretinden bu yana yaşanan gelişmeleri hatırlarsak... Enflasyon rakamı beklendiği gibi çıktı, IMF kredisi hesaba geçti, Merkez Bankası piyasa beklentisinin üstünde faiz indirimine gitti. Hazine ihalesi tahminin ötesinde başarılı geçti...

Ama dün kur yükseldi, ikinci el kağıt piyasasında faiz inmedi, Borsa endeksi geriledi... Acaba neden?

Piyasanın sığlığı anlamlı bir yanıt olabilir.

Ancak bu tavrın gerisinde yatan endişeyi de tartışmak lazım.

Bugün piyasadaki en cahil/habersiz oyuncu bile faiz/kur savunmasının Merkez Bankası ile ortak hareket eden büyük bankalara kaldığını biliyor.

Dolayısıyla piyasadaki dengeye güvenemiyor. Aslında pek haksız da sayılmaz, çünkü kur istikrarı, faiz indirimi aç milyonların karnını doyuramıyor. Gerçek istikrar ancak işini kaybetme korkusunu yaşamayan, iş bulma umuduyla evden çıkan tüketicilerin yeniden harcama eğilimine girmeleri ile sağlanır. Eğer talep kıpırdarsa üretim için kollar sıvanır, gerekli harcamalar için belki de yastık altındaki dövizler de bozulur.

* * *

Sakın yanlış anlamayın... Üretimin yeniden canlanması hayalle veya emir-komutayla sağlanamaz. Hele bu ortamda hiç kolay değildir.

Ne var ki bir milletin aylarca kur-faiz makasıyla uğraşması da yeterince zul ve abesle iştigaldir. İzninizle konuyu değiştirelim, efendim.

KARŞI GÖRÜŞ-KATKI



‘‘Geçenlerde bir devlet adamımızın da ifade ettiği gibi, dışalım fiyatlarının dolara endekslendiği bir piyasada, insanlarımızın hálá her türlü tasarrufunu dolar alarak değerlendirmesi yüzünden artan kurlar bir anlamda insanlarımızın kendi kendisini ayağından vurması anlamına geliyor. Buna karşılık acaba Merkez Bankası'nın dolara endeksli devlet senedi satarak vermeye çalıştığı dolar kurunun artmayacagına ilişkin mesaj daha doğrudan dolar artışına endeksli faiz artışı veren Türk lirası hesapları açma imkanı verilerek, piyasadaki dolar almaya yönelik eğilim Türk parası tutmaya yöneltme şekline dönüştürülemez mi?’’

(G.E.ŞİMŞEK)

‘‘Kriz-devalüasyonlardan sonra ülke ucuz kalır ve yatırım gelir. Ama bizde hálá para dışarı çıkıyor. Çünkü krizin maliyeti paylaşılmadı, devlet tarafından üstlenildi. Ankara bu borcu çevirebilir ama ödeyebileceğine parası olan kimse inanmıyor. Ödeyemeyince gidip ‘bir kerelik' vergiler alacağını da herkes biliyor. O yüzden yabancı gelmiyor, yerli dışarı kaçıyor. Zarar paylaşılsa, ülkeye taze sermaye akacak. O zamana kadar kayıkçı kavgalarına devam...’’ (Mehmet GÖNEN)
Yazarın Tüm Yazıları