MADDE Bir: Eğer piyasayı her karıştıranı hükümet dışında bırakma alışkanlığımız sürüyorsa, ulusal güvenlik tartışması açarak kura son dört günde 70 bin lira (yüzde 5) ekleyen Mesut Yılmaz'ın istifası zorunlu.
Madde İki: Piyasa cellatlığı ile siyasi terbiye mümkün olmadığı gibi son kur artışında Mesut Yılmaz-Genelkurmay kavgasının katkısı sınırlı kaldı. (Entelektüel mesainin ekonomi yerine bu kavgaya ayrılmasının zararı hariç.)
Madde Üç: Reel sektördeki en ufak kıpırdanmanın yarattığı döviz talebinin kuru yükseltmesine seyirci kalmanın álemi yoktur.
* * *
Kurdaki yükselen trendi sorduğumuz piyasa oyuncuları şu bilgiyi aktardı:
İki GSM operatörü ile Türkiye'nin en büyük holdingi dış borç ödemesi ve ithalat dövizi temini için piyasalarda alıcı konumunda.
Merkez Bankası Stanley Fischer'in ziyaretinden bu yana yüksek kotasyona (bankaların piyasaya sunduğu fiyat penceresi) döviz satarak piyasada oyun kurucu rolüne soyunmaktan çekiniyor.
Piyasa yapıcı büyük bankaların 100 milyon dolarlık hacmi bulunan müdahale havuzunda işler beklendiği gibi gitmiyor. Bazı bankalar piyasaya döviz satıp şube ağından yani vatandaştan toplayarak doğrusunu yapıyor. Ama diğerleri pencereden sattığı dövizi bankalar arası piyasadan satın aldığı için talep/fiyat gerilemiyor.
Faiz cephesinde umulan gerileme kur artışı nedeniyle gecikiyor. Çünkü kurumsal yatırımcı (bankalar, fonlar) TL'den en az döviz kadar getiri umuyor. Hatta faiz artışı üç kamu bankası kaynaklı alımla önleniyor desek yalan olmaz.
Ama turizmcinin, ihracatçının ‘‘kur yükselir’’ beklentisi ile döviz satmadığı piyasada en ufak reel (üreten) sektör talebi fiyatları bu ölçüde yukarı taşıyacaksa işimiz var demektir...
Sakın yanlış anlamayın, dalgalı kurda fiyata müdahale beklemiyoruz.
Sadece fiziki talep yeterince karşılanmayınca ortaya çıkan faiz-kur dengesinin ithalata/yatırıma/büyümeye izin vermediğine işaret ediyoruz.
‘‘Mali gözlükle’’ bakıldığında kura müdahale gerekmeyebilir...
Ama bu kadar yüksek rezerve rağmen ekonomi gerekli dövizi bulup yeniden tüketim/büyüme sürecine girmezse zaten mali dengelerde istikrar kalıcı kılınamaz. Reel sektördeki iflaslar mali kesimi de beraberinde sürükler.
Dolayısıyla büyüme için gerekli faiz indirimi amacıyla kura geçici istikrar sağlamak zorunludur. Ve bu görev Merkez Bankası ve stratejik ortaklarına (bankalara) düşüyor... IMF'den izin bekleme zamanı değildir.
POLİTİK KÖŞE
Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın askere dönük son çıkışını AB takvimine bağlı olarak yorumlayanların sayısı her geçen gün artıyor.
Muhtemelen kasım ayı başında AB'nin aday ülkelerle ilgili gelişme raporu yayımlanacak. Hatırlanacağı üzere geçen yılki raporda AB'ye karşı taahhütlerini yerine getirmeyen Türkiye için pek olumlu ifadeler yoktu.
Oysa AB ve diğer aday ülkeler arasındaki pazarlık hızla ilerliyor. İlk dalga genişlemenin 2002 sonunda başlaması bekleniyor. Türkiye'nin çok geride kalması Yılmaz'ın siyasi kariyerini de etkileyecek.
Eylül ayının 17'sinde TBMM'de partilerarası uzlaşma komisyonundan geçen 37 maddelik Anayasa değişikliği paketi ele alınacak. AB'nin isteklerinin de yer aldığı bu paketin TBMM'den geçmesi ilişkileri çok olumlu yönde etkileyecek. Ayrıca bu değişiklik kesinlikle AB'nin dayatması olarak algılanmayacak, Meclis'in siyasi iradesine kanıt sayılacak.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Bence şu anda ulusal güvenliğimizdeki en önemli sorun ekonomik darboğazın bir an önce aşılması meselesidir. Şu anda tartışılan konular şu andaki zeminde önemli olsa dahi yersiz bir duruma düşmüş ve haklı haklılığını savunur durumda kalmıştır. Dediğim gibi öncelikle başta tüm bakanlar olmak üzere teknokrat düzeyinde ihracatı artırmak için bölge bölge uçmalı, potansiyel pazarları harekete geçirmelidirler. Dolar kuru şu oldu, borsa endeksi bu oldu ile geçen her dakika üretimi de, tüketimi de baltalıyor. Bildiğim birçok üretici ve ihracatçı işadamı odalarına kurdukları seans sistemleri ile borsakolik duruma gelmiş durumdalar. İşadamlarımızı bu odalardan dışarı çıkartmalı, gerçek hayatın heyecan fırtınasının içine sokmalıyız.’’ (Adnan TİLKİCİ)
‘‘Ortada belirgin bir sebep yokken borsa devamlı düşüyor; demek ki satıcı alıcıdan fazla. Özellikle lüks emlak fiyatları düşüyor; demek ki satan alandan fazla. Döviz fiyatları devamlı yükseliyor demek ki alan satandan fazla. Son zamanlarda birçok dokunulmazın (Alaattin Çakıcı'dan Cavit Çağlar'a kadar) hapishaneye düşmesi; balina, paraşüt, beyaz enerji... Bütün bunlar bir araya gelince aklıma acaba karapara ülkeyi terk mi ediyor sorusu geliyor. Acaba fazla paronoyakça mı düşünüyorum?’’