ANKARA SİLOPİ’den peş peşe giren kamyonlara bakıp Türkiye ile Irak arasında ciddi petrol ticareti var sanmayın. Tanker depolarındaki ucuz mazot, Irak’ın milyar varillik yeraltı zenginliği ile kıyaslandığında denizdeki damla gibidir.
Irak’ın petrolünün nasıl satılacağı, gelirin nasıl paylaşılacağı sorusu, ABD’yi Saddam’ı devirmekten fazla zorluyor. Kürtler, kuzeydeki petrolü satıp gelirini kullanmak istiyor. Bağdat, kuzeyin petrol anlaşmalarını tanımıyor.
Bu yüzden Türkiye ile Irak’ın resmi ticareti bir türlü artmıyor, artamıyor.
Halbuki MGK’nın tavsiyesi açık: Irak’la ticari ilişkilerin gelişmesi gerekiyor.
Türkiye’nin ABD’nin boşalttığı Irak’a derin nüfuzu açısından ticari bağlar hayati önem taşıyor.
Gözüken o ki, Ankara Irak’ın toprak bütünlüğüne zarar vermemek koşuluyla...
Merkezi hükümetle yürüttüğü petrol ticaretine Kürt parantezi açmak istiyor.
Bazıları, petrolün de diğer kalemler gibi sıradan ticaretinde sakınca görmüyor.
Kürtlerin Bağdat’tan bağımsız olarak Türkiye’ye petrol satması mümkün olabilir mi?
İşte bu sorunun yanıtı, Ankara, Erbil, Bağdat ve Washington’da aranıyor.
Tabii ki asıl kritik mesele, Kerkük’ün statüsü... Çünkü Kürt petrolü deyince akıllara Zaho’daki Barzani kuyuları değil Kerkük geliyor. Dolayısıyla Kürt petrolüne geçit, Kerkük anlaşmasıyla sağlanır gibi gözüküyor.
Müjde (!) Telekulak’ın bir numarası yakalandı
DÜNKÜ gazeteler yine dinleme yoluyla yargısız infaz örnekleriyle doluydu. Anlaşılan Başbakan, yasal teknik takiple sağlanan verilerin yasadışı kullanımının ne kadar büyük suç olduğunu sonunda kavradı... Ki dinlemelerin yasadışı yöntemlerle yapıldığı mazeretine sığınmaya karar verdi. Haydi diyelim ki, yasadışı dinleme çetelerini yakalamakta acizler... Peki yasal dinleme kayıtları işportaya düştüğünde yapacakları hiçbir iş, alacakları önlem yok mu?
Yasal takibi savcılık istiyor, hákim karar veriyor.
Dijital ortamda bu dinlemeye hangi polisin ulaşacağı belli.
İsmini, sicil numarasını sadece Emniyet değil savcı ve hákim de biliyor.
O yüzden takipteki şahısla ilgili kayıtlar ortaya çıktığında...
Savcının o polisi çağırıp hesap sorması gerekmiyor mu?
Veya polis, kayıtları savcıya verdiyse... Bu kez Adalet Bakanı’nın harekete geçmesi zorunlu değil mi?
Yüzlerce yargısız infaz ortada iken, hiçbir suçlunun yakalanıp ceza görmemesi sadece rastlantı mı?
Yoksa bilinçli politika eseri mi? Teknik takip, soruşturmanın değil infazın bir parçası olmasın.
Aslında meselenin şaka götürür hali yok... Ama yine de tüm bu süreçte arkadaşı Deniz Seki’ye yardım etmeye çalışan Demet Akalın’ın telekulak iddiasıyla ifadesinin alındığını okuyunca kızmadım bile, sadece güldüm.
Demek ki Telekulak’ın bir numarasını siyaset değil magazin sayfalarında aramalıymışız.