Ama bu acıyı dindirecek kolay pansumanı boşuna aramayın. 22 Şubat'ta girdiğimiz yol mecburi istikamet, dönüşü yok.
Her çukur, keskin viraj, şoför hatası anında kura yansıyor, maymunun çıplak tersi aynadan sırıtıyor.
Defalarca yazdık, tekrarda yarar görüyoruz...
Bu krizden çıkışın kestirme çözümü yok...
* * *
Dolar kurunun son üç haftada 1 milyon 250 bin liradan 1 milyon 400 bin liraya kadar tırmanması, enflasyon endeksleri ve beklentileri üzerinde kalıcı tahribat yapıyor... Çünkü:
1) Türk sanayiinde üretim girdilerinin kabaca yarısı ithaldir. Dolayısıyla kurdaki artışın yaklaşık yarısı (Prof. Ercan Uygur'a göre yüzde 60'ı) imalat sanayi fiyat endeksine (çekirdek enflasyon) -belki hemen değil zaman içinde- yansıyacak.
2) Merkez Bankası, dalgalı kur sisteminin gereği herhangi bir rakamsal sınırı savunamaz. Ancak kurdaki tırmanış sürdükçe bu temel politikaya sadık kalmak giderek güçleşiyor. Enflasyon beklentisinin yükselmesine izin vermek, Merkez Bankası'nın temel işlevine ters düşüyor.
3) Merkez Bankası'nın önceki gün gecelik/haftalık/iki haftalık faizleri 4 puan yükseltmesi, bu çerçevede doğrudur. Ne var ki piyasa tamamen kur kontrolüne dönük bu freni kabul etmiş gözükmüyor. Dolayısıyla kısa vadeli tasarlanan faiz artışının kalıcı hale gelmesi muhtemeldir.
* * *
‘‘Bu kuyudan çıkmak için kimseden mucize ipi beklemeyin’’ derken, IMF'yi de kastediyoruz. Türkiye ve IMF arasında umulan revizyonda anlaşmaya varılsa dahi iktisat politikaları açısından manevra alanı dardır.
Olsa olsa faiz dışı fazla hedefi yükselebilir. Böylece ek faiz yükünün telafisi amaçlanır. (Yeni vergi değil, harcama kısıntısı olasıdır.)
Diğer bir önlem olarak fon bankalarının satışı veya tasfiyesinin yıl sonuna kadar tamamlanacağı sözünden dönülür. Dolayısıyla bu bankaların elindeki káğıtların yıl sonuna kadar piyasaya gireceği endişesi giderilir.
* * *
Bu veya benzeri önlemlerin sonuçları hakkında ekonomi sınırları dahilinde tahmin yürütmek yetersizdir. Çünkü ekonomik her fiyasko siyasi güveni yıpratıyor. Zihinlerde 22 Şubat kábusunu hortlatıyor.
22 Şubat sonrasında yeni program için yola koyulurken ‘‘Bu hükümetle olmaz, kredisi kalmadı’’ diyen azınlıktaydık. Ne yazık ki haklı çıktık.
Hükümet ikinci programı ancak ‘‘Biz beceremedik, Kemal Derviş'i çağırdık, bize değilse bile ona güvenin’’ illüzyonuyla yürürlüğe koyabildi.
Kemal Derviş'e koalisyonun dördüncü ortağı adını koymamızın sebebi de buydu. Ne var ki bırakın MHP'yi, küçük ortak ANAP, hatta DSP bile Kemal Derviş'i siyaseten içine sindiremedi.
* * *
MHP'nin Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ü feda hamlesi, piyasanın aldığı ikinci kelle sayılmalı. Öksüz'ün istifası piyasanın ‘‘Derviş'e dokunan yanar’’ iddiası ve gücünü sergilemesi bir yana, MHP'nin hükümetten ayrılma niyeti taşımadığının işaretini verdi.
Öksüz'ün istifasının zamanlaması bugün piyasalarda nasıl algılanacak şimdiden kestirmek zor...Ama anlaşılan Kemal Derviş bu istifanın paketi konusunda kafa yormuşa benziyor. Piyasanın beklediği bazı teknik kararlar ve büyük bankalara dönük ikna zirvesi gibi.
* * *
Sopayı yiye yiye işin doğrusunu öğreneceğiz. Radikallere oy vermenin, aşırı uçları iktidar terapisiyle tedavinin bedelini ödeyeceğiz. İsterseniz yine de kolay çözüm öneren bir başka radikale, popülizme oy atın... Atın ki bu zulüm süreci uzasın.