Döviz piyasasında geçen haftaki fırtınanın dinmesini fırsat bilen ekonomi yönetimi IMF ile önümüzdeki altı ayı planlıyor...
Masada hem olup-bitenler, hem de tasarlananlar tartışılıyor.
* * *
Merkez Bankası'nın döviz pisasasına sadece ihaleler yoluyla değil, tabir yerindeyse nokta atışlarla müdahalesi sonuç veriyor... Vadeli döviz fiyatları piyasasının işlemesi de düzenleyici rol oynuyor.
Örneğin dün öğle saatlerinde bir hafta vadeli USD alış kuru 1 milyon 336 bin liraydı... Bu teklifin sahibi Merkez Bankası mı, yoksa ticari banka mı pek önemli değildi... Çünkü mühim olan altında yatan hesaptı!
Dün aynı saatlerde bankalar arasında en ucuz USD satış kuru 1 milyon 330 bin lira düzeyindeydi. Yani bugün bir dolar alıp, tam bir hafta sonra satmaya hazırlanan için 6 bin liralık kár imkánı mevcuttu. Oysa aynı 1 milyon 330 bin lirayı repoya yatıranın haftalık geliri 17 bin liranın üstünde olacaktı. Demek ki TL lehine üç kata varan kazanç söz konusuydu.
Ekonomi kurmaylarına dün Merkez Bankası'nın bu yeni ve hatta takviyeli diye tarif edebileceğimiz politikasına sorduk, ‘‘Devam edecek’’ yanıtını aldık... Peki, ‘‘Ya piyasalar gücünüzü test ederse?’’ diye sorduğumuzda cevabı ‘‘Mutlaka dayanmak zorundayız’’ oldu.
* * *
Gelelim kur konusunda tasarlananlara...
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in dalgalı kur rejiminden vazgeçmeden öngörülür olma hedefine eskisi kadar soğuk bakmadığını ekonomi kurmayları da teyit ediyor... Hatta önceki günkü toplantıda meselenin enine boyuna tartışıldığı Ankara'dan gelen haberler arasında... Ne var ki bu niyete hizmet edecek politika seçenekleri oldukça sınırlı...
Çünkü örneğin kur bandı seçeneğini deneme imkánı yok gibi... Kurun belirli bir aralıkta dalgalanmasına izin verilmesi ve bandı kırdığı anda müdahale öngören bu sistem son politik çalkantılarda çoktan çöpe giderdi.
Geriye 2000 yılı öncesinde uygulanan model kalıyor.
Hatırlarsanız, söz konusu modelde kur artışı enflasyon kadar veya çok az altında tutuluyor, buna karşılık TL faizleri enflasyonun üstünde seyrediyordu. Böylece sıcak para tabir edilen kısa vadeli sermaye hareketleri reel faizle teşvik ediliyordu.
Ne var ki bugün aynı sisteme dönülmesine en büyük engel mevcut kur seviyesi... Ekonomi kurmayları itirazlarını, ‘‘Eğer kuru enflasyon kadar yükselteceksek, yılı 1 milyon 500 liranın üstünde kapatmamız gerekir ki, bunu istemiyoruz’’ diye dile getiriyor.
Daha yüksek kur artışının enflasyonu besleyerek yeniden yüksek faiz-enflasyon sarmalı yarattığına da dikkatinizi çekmek isteriz.
* * *
2000 öncesi sisteme dönüşte kur artışının korkulan ölçüde yüksek çıkmaması için ön koşul, yüksek hacimli dış sermaye akışı olacaktır.
Bu durumda faiz ve kur hızla gerileyecek, enflasyon baskısı azalacaktır.
Zaten hangi kur rejimi seçilirse seçilsin, sermaye akışı başlamadan ne iç borçların sorunsuz dönmesi, ne de ekonomik büyüme kolay değildir.
Kemal Derviş'in patronu Stanley Fischer'in gelmesine bir hafta daha var... Boş geçireceğimize önceliklerimizi tartışalım...