ANKARAİLK kez değil... 1973 ve 78 petrol şoklarından sonra da...
Durgunluk ve enflasyonun eşanlı yaşandığı yılları hatırlayın. 1980 yılında enflasyon yüzde 100’ün üstündeydi. Ama aynı yıl ekonomi yüzde 2.8 oranında küçüldü. Bu ekonomik tablo darbenin habercisiydi!
(Dipnot: Tespit bana değil merhum Turgut Özal’a aittir!)
* * *
Gelişmekte olan ülkeler, sermaye fakiridir. Büyüme dış kaynak akışına bağımlıdır.
O yüzden, gelişmiş ekonomilerdeki durgunluk bizi de etkiler, çünkü;
1) Bu ülkelere ihracatı, 2) Oradan buraya para akışını yavaşlatır.
Petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarındaki seyir iki yönlü çalışır:
1) Bu yılın ilk yarısına kadarki artış küresel enflasyonu tetikledi, 2) Sonraki düşüş bazı gelişmekte olan ülkelerin gelirinde kara delik açtı.
Son olarak enflasyonla mücadele için yüksek tutulan faizler;
1) Durgunluğu derinleştirir, 2) Ama dış kaynak cazibesini de artırır.
* * *
Kafanızı bilerek karıştırıyor değilim, dönemin yaman çelişkisi böyle.
Hem durgunluk, hem de enflasyon. İktisat literatüründeki adı stagflasyon.
2000 yılında bizde de oynayan filmi (Perfect Storm) izleyeniniz vardır...
İki güçlü hava akımının çarpışmasına mükemmel fırtına adı verilir.
Mükemmel fırtınada kaptanlık zordur.
Ekonomik durgunluğa düşmemek için muslukları açarsanız enflasyon azar.
Fiyat artışıyla mücadelede ayar kaçarsa ekonominin çarkları tamamen durur.
AKP iktidarı bugüne kadar Derviş mirası ve IMF reçetesiyle iyi idare etti.
Ama artık ezber bozuldu, bakalım ne yapacaklar?
* * *
Küresel kriz 2007 sonbaharında patladı.
Bizim daha önemli işlerimiz vardı, fark edemedik.
Kriz yönetiminde iki farklı ekol göze çarpıyor:
1) Krizin önünde koşan ABD, 2) Ayak sürüyen AB.
ABD faizleri hızla aşağı çekti, AB uyuşuk davrandı.
ABD sorunu ve çözümünü zamana yaydı.
Kriz hazırlıksız AB’ye tsunami gibi çarptı.
* * *
Biz de uzun zaman meseleye Avrupalı takıldık.
Neyse ki son bir-iki aydır biraz ayıldık.
Yurtdışındaki raporlara göre Türkiye en riskli 28 ülke arasında.
Evet, bankacılık sistemi şimdilik sağlam gözüküyor.
Ama dev cari açığımız başlangıçta kurduğumuz denklemi teyit ediyor.
Türkiye büyümesini finanse etmek için dünyaya yüksek faiz ödemek zorunda.
Hem de ne kadar yüksek derseniz... ABD yüzde 1.5, AB yüzde 3.75, İngiltere yüzde 4.5... Türkiye yüzde 16.75. Herkes faiz indirirken, Türkiye’nin yerinde sayması bu yüzden.
Bir de hükümetin, daha doğrusu Kemal Abi’nin cin fikirleri var.
Yurtdışındaki Türk parasının tavlanması için vergiyi sıfırlamak gibi...
(Önce bu paranın neden kaçtığını düşünen tabii ki yok!)
Kriz Türkiye’ye mali sistemden çok, reel ekonomiden girecek. Durgunluk, iflaslar ve işsizlikle mücadele edeceğiz. Kaynak bulamayınca çaresiz IMF’nin kapısını çalacağız. Ama IMF’nin harcama disiplini şartından korkan hükümet, muhtemelen yerel seçimlerin geçmesini beklemeyi deneyecek.