Paylaş
Genel Yayın yönetmenleri ile sohbet toplantısı 1.5 saat kadar sürüyor. İhsanoğlu vereceği başlığı sona saklıyor: “Resmen korku var. İnsanlar bu gidişten kurtulacaklarına inanmakta zorlanıyorlar.”
Bu çarpıcı tespitten sonra veda için ayağa kalkarken ekliyor: “Sanki şu masada (gazetecilerin oturduğu) bile aynı umutsuzluk mevcut…”
Masaya o gözle bakınca, hükümeti açıkça destekleyen medyadan tek bir isim oturuyor.
O cenahtan bu toplantıya gelmek cesaret işi mi yoksa? En iyisini kendileri bilir elbette.
Ekmeleddin İhsanoğlu en doyurucu yanıtlarından birisini, ABD Kongresi’nde yeni Ankara Büyükelçisi’ne yöneltilen “Türk Başbakanı otoriterleşiyor mu?” sorusu bağlamında veriyor:
“Görevlendirme (bu ifadeyi 5 defa kullandı) teklifi bana geldiğinde, otoriterleşme eğilimini gördüğüm için kabul ettim. Yabancılardan duymamıza gerek yok. Sokaktaki Türk halkı da, Ayşe Teyze de biliyor. Yürütme yasamayı adeta kendisine bağladı, adalet sistemini ihtiyaca göre kanunlarla oynayarak bozdu. Yetkinin tekelde toplanmasına ne demokrasi denilir, ne de Başkanlık sistemi.”
FARK 1-2 PUANA İNDİ
Bu tespitten sonra Cumhurbaşkanı tarifi de sürpriz değil: “Siyasetin üstünde hakem konumunu korumalı. Bakın, bizdekinden çok daha az yetkiye sahip İtalyan Cumhurbaşkanı ülkesini krizden çıkarttı. Ayrıca mevcut Anayasa ile seçilip “ben bu yetkileri yeterli bulmuyorum” demeyi anlamıyorum. Sistemin reforma ihtiyacı tabii ki var. Ama sistemi toptan değiştirme hakkı başkadır.”
Ekmeleddin İhsanoğlu, toplumda tanınma oranının kampanyanın ilk günlerine göre ikiye katlandığını anlatıyor: “Zaten iddia edildiği gibi hiç tanınmıyor değildim. Yüzde 30’lardan yüzde 76-77’ye geldi. Bu iş artık tamam. Fark da bir-iki puana indi. 10 Ağustos’ta ilk turda yüzde 60’la kazanırım. Sokakta en çok hanımlardan ve gençlerden ilgi görüyorum.”
İhsanoğlu da, Başbakan da muhafazakâr ve dindar…”Farkınız nerede?” diye soruluyor. İhsanoğlu, dini referansların siyasetle bağdaşmadığını uzun uzun anlatıyor, Osmanlı’nın kentli dindarlığı ile Cumhuriyetin laiklik ilkesinin birbirini nasıl tamamladığını izah ediyor. Arada gülüyor, “Dinime ta’n eden (söven) Müslüman olsa bari” diyor.
Ardından “Dini referansı nerede ve kime veririm bilir misiniz?” diye sorup kendisi yanıtlıyor: “Kafa kesenler, insanları öldürüp kalplerini çıkaranlar Müslüman olamazlar. Onlara ayetle seslenirim. Derim ki Hazreti Peygamber aleme rahmet olarak gönderildi.”
ÇÖZÜM İÇİN MUTABAKAT ŞART
Son soru ama bence en önemli meselede: “Çözüm sürecini nasıl değerlendiriyor?” Ülkesinden uzak geçen çocukluk ve ilk gençlik günlerinde ana diline özlemini büyük bir içtenlikte hatırlatıyor, devleti anadilde kusurlu görüyor. “Çözüm için mutabakat şart” diyor, siyasi hesaplarla bu işin yürümeyeceği uyarısını yapıyor.
Paylaş