Enis Berberoğlu: Kirli siyasetin musluğu kesiliyor

Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

DÜN güvenip saydığımız, bankacı bir dostumuz aradı...

Günlerdir etrafında dolaşıp açıkça yazmayı akıl edemediğimiz tespiti soru formatında yöneltince ayıldık: ‘‘Yazmaya çalıştığın, siyasetin finansman kaynaklarının temizlenmesi hedefi mi?’’

Evet, aynen öyle...

* * *

Bu ülkede belki de son on yıldır kirli siyaset ve suç çetelerinin beslendiği kaynak ne yazık ki hep bankalar oldu...

Türkbank skandalı, Bankekspres, Egebank...

Daha saymamıza gerek var mı?

Banka özelleştirme ihalelerinde, usulsüz banka kredilerinde, bankaların içinin türlü şeytani yöntemle boşaltılmasında hep kirli siyasetçi-hırsız bürokrat-fırsatçı işadamı ve işbirlikçi medyanın oluşturduğu şer cephesine rastladık... Dolayısıyla temizlik operasyonuna bankalardan başlanması zorunluydu. İkinci adım çok büyük ihtimalle siyaset-medya ve bürokrasideki hırsız-uğursuz takımının yargı önüne çıkarılması ile atılacak, böylece milletin anasını ağlatan çetenin aile fotoğrafı tamamlanacak.

* * *

Dün de yazdık tekrar ediyoruz... Gördüğümüz, duyduğumuz ve okuduğumuz kadarıyla kimsenin Türk bankacılık sistemiyle derdi yok... Veya görüştüğümüz üst düzey bir yetkilinin ifadesiyle, ‘‘Mesele ekonomik bir suç değil, sorgulanan bankacılık sektörünü temsil ettiği düşünülen kişiler değil...’’

Zaten aksi halde vay halimize!

Aynı yetkiliye, bu bankaların mali bünyelerinin zayıflamasında karşılıklı olarak açtıkları şirket kredilerinin (back to back deniliyor) payını sorduk, bakın ne yanıt aldık:

‘‘Tam rakamı kestirmek zor... Ama bu bankalarda (Yaşarbank ve Esbank hariç) kaynakların yüzde 80'inin hákim hissedara gittiğini söylemek mümkün... Bankalar Yasası'na göre bu rakamın yüzde 20-25'lik bölümü yasal kredi hakkı... Demek ki kaynakların yaklaşık yarısı yasadışı yollardan banka sahibinin kullanımına verilmiş... Bu amaçla üç yol kullanılmış:

1) Back to back krediler. İki veya üç banka birbirlerinin şirketine kredi açıyor. Bankalarla birlikte şirketler de batıyor, borcun tahsili mümkün olmuyor 2) Banka sahibi, bankanın parasını yurtdışındaki bir bankaya nakit olarak yatırıyor (depo deniliyor) karşılığında şirketine kredi alıyor. Böylece kredi limitini deliyor 3) Hayali şirket kurup krediyi bu şirket üzerinden geçiriyor.’’

* * *

Nasıl saydığımız işlemlere bankacılık demek mümkün değilse, kamuoyu vicdanında zanlı/sanık sandalyesine oturtulanı da bankacılık sektörü saymak yanlıştır. Zekeriya Temizel ve Sadettin Tantan'ın en azından şimdilik doğru yolda gittiklerine inancımız tamdır.

KARŞI GÖRÜŞ-KATKI

‘‘1. Banka kuruluşuna izin verilmemeli midir? Ya da izin herkese verilmemeli midir? Sayın Zekeriya Temizel YPK üyesi bakan olarak bu konuda sütten çıkmış ak kaşık kadar aktır. Peki suçlu hangi kuruluş, organ veya kişidir? Kimlere banka satılacağının kriterleri daha önce niçin saptanmamıştır? Bu kriterleri Sayın Zekeriya Temizel'in üyesi olduğu hükümetin saptamasına engel mi vardı?

2. Bankaları denetlemeyen kimdir? Bankalar Yeminli Murakıpları mı denetlememişlerdir? Denetleme sorumluluğu hükümette hiç mi yoktur? Sorumlu hükümet değil, Hazine Bakanı mıdır? Maliye Bakanı'nın bu denetlemenin yapılmamasından ufak da olsa bir sorumluluğu yok mudur? Tüm sorumluluk Hikmet Uluğbay ve Recep Önal'ın mıdır? Denetlemeyenleri niçin açıklamıyorsunuz?

3. Özelleştirme yolu ile 150 milyon dolara satılan Etibank'ın satış işleminin, 450 milyon dolar vererek devlete geri döndürülme işleminin altında kimlerin imzası vardır?

4. Banka alışverişlerinde mafyanın aracılık ettiği dönemde hükümet hangi hükümettir? Bu hükümette Sayın Zekeriya Temizel Maliye Bakanı değil miydi?’’

(Şefik Çakmak, Yeminli Mali Müşavir)

Yazarın Tüm Yazıları