Kayıkçı kavgası

EĞER anlamını çok yanlış biliyor değilsem bugünkü siyasi ortamı tarife en uygun düşen benzetme ‘‘kayıkçı kavgası’’ deyimiyle özetlenebilir.

Kayıkçı kavgası gürültü yaratır. Çünkü kayıktan kayığa bağırmak zorunludur. Ne var ki kavganın hasarı çıkan gürültüden azdır. Kayıktan kayığa fiziki saldırıya pek rastlanmaz.

Önce Mesut Yılmaz'ın herhalde kurultaya heyecan katmak amacıyla hükümet ortaklarına çatması... Ardından Devlet Bahçeli'nin Erciyes'ten cevap yetiştirmesi... Bülent Ecevit'in yine hazım güçlüğü çekmesi...

Bize göre kayıkçı kavgasıdır, boşverin gitsin... Üç liderden hiçbirinde hükümeti bozacak yürek olmadığına göre, gerisini ciddiye almaya lüzum yok.

* * *

Doğaldır ki yaşını başını almış üç liderin aynı günde esip üfürmeye başlaması sadece bunaltıcı yaz sıcağıyla izah edilemez.

Muhtemeldir ki siyasetin yeniden halka karışması moral bozdu.

Recep Tayyip Erdoğan'ın çıkışı, Kemal Derviş'in siyasete ısınma turları zaten yerleşik düzeni diken üzerinde tutuyordu.

Mesut Yılmaz Kurultay'a gelen delegeleri dinleyince... Devlet Bahçeli Erciyes'te tabanıyla buluşunca kendi pozisyonlarını savunmak amacıyla ortaklarını satmak zorunda kaldı... (Bülent Ecevit'e gelince... Büyük ihtimalle Rahşan Hanım ağır konuşunca içine sindiremedi.)

* * *

Siyasi devrim/dönüşüm için Laila kapısında sosyal patlama bekleyen ahir zaman mütefekkirleri biraz üzülecek ama ne yapalım burası Türkiye... İşler kitaba veya Arjantin'e göre farklı yürüyor...

Bir kere siyaset adeta nasır tutmuş... Sosyal patlama falan dinlemiyor. (İnanmayan olaylı esnaf yürüyüşlerini hatırlasın... Ne sonuç verdi ki?)

Siyasetçinin tek kulak verdiği parti örgütünden gelen ses... Çünkü başbakan olamasa bile hiç değilse başkanlık koltuğunu kaptırmak istemiyor.

Bu kadar asosyal yapıya sosyal patlama işler mi hiç?

İşte o yüzden memlekette taş taş üstünde kalmadığı günlerde bile sosyal taleplere kulak tıkayan, hatta düşman çatlatacak ölçüde dayanışma gösteren koalisyon ortakları, parti örgütlerinden gelen ilk sinyalde kılıç çekti.

* * *

Denilebilir ki: ‘‘Eğer sosyal patlama parti örgütleri tarafından süzülüp lidere iletiliyorsa, o zaman hükümetin geleceği tehlikede...’’

Pek sayılmaz... Çünkü kibarca parti örgütleri diye andığımız bu taban siyasetten düzenli rant sağlayan profesyonellerden oluşur...

Hiçbir il/ilçe/belde başkanı hükümet sayesinde alacağı ihaleden, Belediye'ye adam yerleştirme lüksünden vazgeçemez...

O yüzden bu hükümet kayıkçı kavgası ile yıkılmaz, korkmayın.

Veya korkun nasıl isterseniz.


KARŞI GÖRÜŞ-KATKI



‘‘Türkiye'nin yolsuzlukla mücadele çabalarının uluslararası platforma taşınması, yabancı sermayeye muhtaç bir ülke açısından ciddi risktir’’ şeklindeki görüşe, yolsuzluklarla mücadelenin bizzat içerisinde olan bizlerin katılması mümkün değildir. Zira dış dünya, özellikle uluslararası kuruluşlar Türkiye'deki gerek yolsuzlukları, gerekse diğer gelişmeleri en az bizim kadar bilmekte ve takip etmektedirler. Hatta; bir sivil toplum örgütü olan Uluslararası Şeffaflık Örgütü (TI) ülkeler arasında yolsuzluk araştırması yaparak, bu hususta sıralama yapmakta ve sonuçlarını tüm dünya ülkelerine duyurmaktadır. Ve kredi veren kuruluşlar bu sonuçlar üzerinden değerlendirme yapmaktadırlar. Türkiye'nin durumu bu sıralamada hiç de iç açıcı değildir. Nitekim Türkiye'nin yeteri kadar şeffaf olmaması, yolsuzluklarla yeteri kadar başarılı olamaması nedenleriyle ülkemize her yıl girmesi gereken yaklaşık 1.8 milyar dolar yabancı yatırım gelmemektedir. Bir yerde verilecek krediler ve yabancı yatırımlar yolsuzlukla mücadeledeki başarıya bağlanmaktadır.''

(Kudret ULUSOY/Devlet Denetim Elemanları Derneği Genel Sekreteri)
Yazarın Tüm Yazıları