ANKARADİYELİM ki Başbakanlık Başmüşaviri Yalçın Akdoğan çok değil 100 yıl önce yaşasaydı.
Ve bugünkü görevini yapsaydı, o zamanki unvanı muhtemelen "vak’anüvis" olurdu.
Doktor Yalçın Akdoğan, Başbakan’ın resmi tarihçisi.
Programını izliyor, görüşmelerine katılıyor, arşive not tutuyor.
Yani bir anlamda Başbakan’ın karakutusu gibi sürekli kayıt alıyor.
Akdoğan az konuşuyor, ender basın söyleşilerinde daha çok teoriye sığınıyor.
Yeni Şafak’tan Mehmet Gündem’le sohbetinde de aynı taktiği denedi.
Ama satır aralarında kritik tarif ve mesajlar saklıydı.
* * *
Yalçın Akdoğan’ın AKP için en ilginç tarifi "terkip partisi değiliz" sözleriydi.
"Ne demek istiyorsunuz?" diye sordum, basit dile indirgedi:
"Salatayı düşünün, domates, yeşillik, biber hepsi ayrı durur, tadını, kimliğini muhafaza eder. Ama çorba veya bir ilaçta farklı unsurlar bir araya gelir, dönüşür yeni bir bütün ortaya çıkar. Ak Parti de herhangi bir eski veya yeni partinin devamı değil."
Bu tarifi önemsememizin nedeni yakın tarihle irtibatlı.
ANAP dört eğilimin partisi olarak kuruldu, merhum Turgut Özal zamanında işler yolundaydı.
Ancak Turgut Bey Çankaya’ya çıkınca, dört eğilim hortladı, herkes kendi yoluna gitti.
AKP’nin kuruluşunda eskilerin (Milli Görüş) hákimiyetine izin verilmedi.
Ne var ki Refah, Doğru Yol ve MHP kadrolarından kuruculara rastlanmadı değil.
Şu anda kimse partinin çizgisini/liderliğini sorgulamıyor.
Ama eğer Erdoğan, Çankaya’ya çıkarsa tek sigorta "terkip partisi değiliz" olabilir.
Yeni Şafak’ı okurken altını çizdiğim ikinci cümle, "İktidarda, sadece partinin tercihleri değil, devletin tüm kurum ve mekanizmalarının görüşlerinin dikkate alınması zorunluluğu kaçınılmazdır" ifadesi oldu. Akla hemen siyasetin yerleşik düzene teslimiyeti geliyor, öyle değil mi?
Türban, imam hatipler ve AKP tabanının yerine getirilemeyen diğer beklentileri... Halbuki Yalçın Akdoğan’a bu ifadeyle neyi kastettiğini sorduğumda tamamen farklı bir yanıt aldım:
"Örnek vermek gerekirse, Almanya Başbakanı Angela Merkel muhalefette iken Türkiye’nin AB üyeliğine tamamen karşıydı. İktidarda gerçekle yüzleşti ve fikri, söylemi değişti."
* * *
Akdoğan’a göre partisinin önemli bir başarısı "siyasetin normalleşmesi".
Peki bu şifreden ne anlamak gerekiyor, kendi sözleriyle aktaralım:
"AKP çevreyle merkez arasındaki ilişkiyi onarmaya soyundu. Çevrenin değer ve beklentilerini merkeze taşıyarak, merkezin diline tercümeye çalıştı."
Bu siyasi tercümanlıktaki risk ortada... Herhalde sınırı Başbakan’ın "aşırılık" diye tarif ettiği çevrelerin propagandasını önleyecek şekilde çiziliyor.
* * *
AKP vitrininde başı açık kadınlar ve gençler lehine pozitif ayrımcılık.
Abdullah Gül’ün başbakanlığa yumuşak geçişi için taktik adımlar. Yalçın Akdoğan’ın şifreleri.
Hepsi bir arada okununca, Post-Tayyip Erdoğan partinin restorasyon çabaları gibi geliyor.