‘IRAK'ı dedem Winston Churchill yarattı’’ diye hatırlatıyor İngiliz devlet adamıyla aynı adı taşıyan torunu ve ekliyor:
-Aslında dedem İran, Irak ve Filistin'i kurmasının ardından bölgede dördüncü bir siyasi oluşumu, Kürdistan'ı yaratmak istedi. Ne yazık ki koloni bürokrasinin direncini kıramadı, Kürtlerin kendi devletlerini kurmak yerine İran, Irak ve Türkiye'de bölünmüş halde yaşamaları yolu açıldı.
(Kaynak: İngiliz Parlamentosu eski üyesi Winston S. Churchill'in Houston'daki konuşmasından aktaran Wall Street Journal-10 Mart 20O3)
* * *
Duvarı yıkık dünyamız dedelerimizin savaşlarını hatırlattığından mı nedir, özellikle yakın tarihe merak artıyor... Ama herkes tarihin sayfalarında sadece kendi fikrini ve hatta niyetini haklı çıkaracak kanıtları arıyor. Yazılıp çizilenler çoğu kez tıpkı bikini gibi asıl merak edileni saklıyor.
Mesela Churchill'in Kürdistan planı tek başına ele alındığında:
1) Türklerin -İngiltere'den Batı'ya miras ‘‘böl-parçala-yönet’’ politikasının da etkisiyle beslenen- Kürt paranoyasını güçlendirebilir.
2) Kuzey Irak Kürtlerinin -çünkü Churchill özellikle Iraklı Kürtleri ülkede nüfus çoğunluğuna sahip Araplara karşı korumayı amaçladığını söylüyordu- bağımsızlık iddiasına tarihi zemin sağlayabilir.
Oysa eğer tarihi tanık göstermek niyetinde isek, işe Churchill'in eksenini doğru tarifle başlamalıyız.
Tarih kitapları Osmanlı ordusunun 1917 yılındaki yenilgisinin ardından Irak'ı işgal eden İngilizlere karşı 1920'de patlak veren isyanı yazar... Araplarla Kürtlerin ortak isyanında İngiliz ordusunun zehirli gaz kullandığı da bilinir. Yani İngilizlerin kimyasal katliamı Saddam'ın Halepçe'sinden çok daha eskidir -belki de örnektir!
Üstelik Churchill de isyanın bastırılmasında zehirli gaz kullanılmasından yanadır... Çünkü, ‘‘...barbar kabilelere karşı gaz kullanılmasına muhalefetianlamak mümkün değildir.’’ (Sir Hugh Trenchard'a 19 Şubat 1920 tarihli mektubundan)
* * *
Kürdistan'ın babası Churchill... Kimyasal Churchill... Her iki portre de haksız, eksik ve yanlış... Ama isteyenin işine geldiği gibi kullanmasına müsait. Tıpkı ‘‘İyi Kürtler, Kötü Kürtler’’ ayrımı gibi... Düşmanını (örneğin Saddam) zayıflatan, müttefikini (örneğin İsrail) güçlendiren hep iyi Kürtlerdir... Rakip ülkelerin besledikleri (örneğin Suriye veya İran) ile bağımsızlık isteyenlerse kötü Kürtlerdir... Dileriz ne Ankara ne de Kuzey Irak yönetimi tamamen konjonktüre göre değişen bu ‘‘iyi-kötü’’ tuzağına düşmez, stratejik ortaklığın yolunu kapatmaz.
TERS AÇI
GEÇEN haftaki yazımızda tezkerenin hızlanıp güvenoylaması öncesinde ele alınacağı tahminini dile getirdik, yanıldık. Nitekim tezkereye oynayan piyasalar da gecikmeye tepki verdi. Ne var ki ABD'nin Ankara'dan hava sahasını açması yönündeki artan baskısı yeni bir fırsat penceresini araladı. Öyle ki savaşın ilk adımı yani hava saldırısı tamamen Ankara'nın iznine bağlandı. Ankara daha fazla kararsızlık göstermezse pazarlıkta avantajlı konuma geçti bile sayılabilir.