İşsizlik kartopu gibi

EKONOMİK tahminlerde kıyaslanan dönemlerin seçimi önemlidir...

Bu yüzden çok kötü ve çok iyi yıllar -temsili özellik taşımadıkları için- genellikle endeks dışı bırakılır.

Ne var ki Türkiye'nin talihsizliği peş peşe gelen krizler nedeniyle normal sayılacak yıl bulunamasıdır.

22 Şubat devalüasyonundan bu yana oluşan hasarın tespitine kafa yoranların bu ülkenin aslında 1997'nin ikinci yarısından itibaren ekonomik ve buna paralel siyasi kriz yaşadığını unutmaması zorunludur.

* * *

İstanbul Sanayi Odası üye işyerlerinde 2000 yılı başında 540 bin kişi çalışıyordu. 2000 yılında 21 bin 600 kişi (yüzde 4) işinden oldu. Kalan 518 bin 400 kişiden 39 bin 900'ü (yüzde 7.7) 2001 yılının ilk altı ayında işini yitirdi... Böylece son bir buçuk yılda sadece İSO üyesi işletmelerde çalışan toplam 61 bin 500 kişi işsiz kaldı. Bu rakamın sadece kayıtlı ekonomiyi yansıttığı düşünülürse, kayıt dışı ekonomiyle birlikte -imalat sanayi için- yaklaşık iki katı işsiz rakamına ulaşmak mümkün.

En az bugünkü işsiz sayısı kadar önemli olan işsizlik trendidir.

Türk ekonomisi 1997 yılının ikinci yarısından itibaren sırasıyla Güneydoğu Asya, Rusya krizleri ile 17 Ağustos depreminin etkisinde kaldı. Kısa hafıza kaydından mustarip millet olduğumuzdan anımsamakta yarar var. Türkiye 1999 yılında da en az bu yılki kadar derin ekonomik küçülme yaşadı.

Dolayısıyla bugünkü işsizler zaten mevcut orduya yeni neferdir...

Dört yıldır ekonominin büyümesini bekleyenlere ilavedir.

* * *

İşsizlik ve talep kırılmasının birbirini besleyen etkisi iktisata giriş kitaplarında bile yazar... Dolayısıyla işçisini kapıya koyan sanayicinin aslında sadece işgücü değil tüketici de yitirdiği bilinciyle yeni üretim için fazla acele etmeyeceği bellidir.

Dolayısıyla bugünkü işsizler, önümüzdeki dönemin üretim gerilemesi/istihdam kaybının habercisi olabilir.

Dahası tüm bu olumsuz gelişmeler nüfusun yaklaşık yarısının istihdam edildiği tarım kesiminde kuraklık nedeniyle üretim gerilemesi/yoksullaşma yaşandığı döneme rastlıyor.

* * *

IMF dayatması ile uygulanan ekonomik programın asıl riski işte burada yatıyor... IMF'nin temel stratejisi bu ülkeyi daha ucuz kılmak...

Bu amaçla kurun yerli veya yabancı kaynaklı döviz girişine yol açacak ölçüde tırmanmasına izin veriliyor... Döviz arzı ve talebinin bu yolla kesişmesine, fiyatın tespitine çalışılıyor.

Bu politika belki sadece bu yıl o da devalüasyon nedeniyle kriz yaşayan bir ekonomide olumlu sonuç verebilirdi...

Ama peş peşe krizlerin yarattığı stok zararın kur süpürgesi ile temizlenmesi, ülkenin ucuzlatılarak pazarlanması çok tehlikelidir.

Yabancılar yılbaşında bu ülkeden paralarını alıp giderken müflis ekonomi ve fakat iyi-kötü çalışan bir siyasi sistem bıraktılar...

Bir gün geri dönerlerse IMF politikası yüzünden ekonomik iflasın üstüne siyasi tükenmenin de eklendiğini görecekler...

O zaman neden gelsinler ki?
Yazarın Tüm Yazıları