Paylaş
İHLAS Finans'ın batışıyla meydana gelen milyar dolarlık anaforun mali piyasalara olumsuz etkisi ortada.
Ama daha da önemlisi, özel finans kurumları ve yurtdışından sözde hisse ihracıyla sağlanan milyarlarca markın geleceğine ilişkin endişelerin yüksek sesle tartışılır hale gelmesi...
* * *
Bu ülkede faizsiz bankacılık veya resmi adıyla özel finans kurumu hayali 1960'lı yıllara kadar dayanıyor.
‘‘Rahmetli Özal ile 1964 yılında İngiltere'de tanıştık. O zaman Keban Barajı'nın finansmanı için gidip gelmekteydi. Küçük kardeşi (merhum Yusuf Bozkurt Özal) ile beraber bir apartmanı paylaşıyor idik, oradan tanışmamız oldu. Ve hep konuşmalarımızda bu ülkede yani Türkiye'de inanç saikiyle (nedeniyle) ekonomiye kazandırılamamış olan fonların varlığını ve bu fonların da bayağı büyük meblağa ulaştığını tartışırdık. Bu fonları nasıl ekonomiye kazandırırız diye fikir jimnastiğinde bulunurduk.’’ (Ekrem Pakdemirli, ANAP Başbakan Yardımcısı-Hazine Müsteşarı).
Turgut Özal 1983 seçimlerini kazandı, hükümeti daha güvenoyu almadan kanun hükmünde kararnameler yayınlamaya başladı. Özel finans kurumlarına izin veren kararname 16 Aralık 1983 tarihliydi.
Özel finans kurumlarının hedef kitlesi belliydi.
Bu kitleye takdim edilecek isimler de öyle...
1985 yılında faaliyete geçen Faisal Finans'ta 12 Eylül'de kapatılan MSP'nin iki milletvekili Salih ş'zcan ve Tevfik Paksu'nun, Al Baraka Türk ortakları arasında da Korkut Özal'ın bulunması rastlantı sayılmazdı.
* * *
Ne var ki Türk mali sistemi kör topal da olsa büyüyüp, gelişip serpilirken faizsiz bankacılık hep güdük kaldı.
Özel finans kurumları için kurulan ‘‘Bankaların topladığı mevduatın yüzde 15-20'si oranında bir kaynağı ekonomiye kazandırma’’ hayalleri çabuk söndü. Bugün Türkiye'de faaliyet gösteren 6 özel finans kurumunun 121 şubesiyle topladığı kaynağın pazar payı yüzde 3.3'ü aşamadı, 15 yılda 3 milyar dolarlık bir hacme ancak ulaşabildi.
Pazar payının gelişimi de umut vermedi: ‘‘1985'te yüzde 0.3, 1990'da yüzde 1.3, 1995'te yüzde 2.6 ve 2000'de yüzde 3.3.’’
* * *
Öte yandan, özel finans kurumlarına ilişkin bir diğer ilginç istatistiği de atlamayalım. 1999 yılı Eylül itibarıyla bankaların topladıkları kaynakları krediye çevirme oranı yüzde 47. Oysa aynı oran özel finans kurumlarında yüzde 88'i buluyor. (Kaynak: Dr. Adnan Büyükdeniz, Al Baraka Türk Genel Müdür Yardımcısı.)
Özel finans kurumlarının kredi cömertliğinde bankalardan farklı koşullarda çalışmaları önemli rol oynadı.
Özel finans kurumlarının tıpkı ticari bankalar gibi karşılık ayırması, fon kullandırma sınırları, ortak oldukları şirketlere açacakları krediye tavan gibi düzenlemeler ancak 2000 yılı başında gerçekleşti.
* * *
Özetle, İslami bankerlik ideolojik beklentilerle ve dost-ahbap sebeplensin mantığıyla hayata geçirildi, ama piyasa dinamikleri farklı gelişti. İhlas Finans'ın içinin boşaltılması örneğinin de sergilediği gibi bu kurumlardaki denetim savsaklandı, murakıp raporları ciddiye alınmadı.
Sonuçta yarım milyona yakın mudi mağdur edildi.
Alın size bir vizyon öyküsü, umarız gerisi gelmez.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Bizim gibi bir ülkede partiye hem devlet, hem de işadamı göğsünü gere gere yardım yapacak, siyasi partiyi kara paraya mahkûm etmeyecek, bugünkü durumda olduğu gibi ‘parayı verenler düdüğü çalamayacak', siyasi partileri hem başkanlarının hákimiyetlerinden, hem de kara paradan kurtaracak yasal düzenlemeler hakikaten gerekli. Milletvekili siyasi lidere bağımlı, parti kara paraya bağımlı, hazine kara paraya bağımlı... Sonra ortaya çıkıp hep beraber yolsuzlukla mücadele ediyoruz dersek hakikaten bize gülerler.’’ (M. Güler)
Paylaş