Enis Berberoğlu: İnadın partisi






Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

TBMM'nin naklen yayınlanan Fazilet oturumunda çok konuşuldu ama sadece gerçekler eksik kaldı. Fazilet Partisi'nin Genel Başkanı Recai Kutan sanki en fazla birkaç hafta içinde yeni tabela altında Meclis'e dönmeyecek gibi veda etti. Parti içi muhalefet tüm politikasını aslında kapatma kararına göre inşa etmemiş gibi davrandı. Pek muhterem milletvekilleri, ayıplı Anayasa sanki başkalarının eseriymiş gibi hiç utanmadan dinledi.

Dolayısıyla gelecek krizin tarafları daha şimdiden pozisyon aldı. Aciz sistem-inatçı muhalefet zembereği yeniden kuruldu.

* * *

Aslında tarif ettiğimiz zemberek yıllardır çalışıyor.

Sistem partilerinin sefaleti, toplumsal talepleri adeta merkezkaç kuvveti gibi radikal yörüngeye itiyor. Sert muhalefet sistem reformuna geçit vermiyor. Sistem savunma güdüsüyle demokrasi dışına (rutin dışına?) çıkıyor. Bir tehdidin önüne geçilirken yenisine kapı aralanıyor.

Zembereğin her boşalışında muhalefet daha da merkezden uzaklaştığı için sistemin parçası olma yerine sistemi kendisine uydurma inadı artıyor.

Hatta sisteme duyulan nefreti ideolojik pozisyonlarına teyit ve destek sayma yanılgısına düşüyor. Sonuçta sisteme ait olmama güdüsü, eski partiden yenisine genetik miras gibi kalıyor.

* * *

Bu analizde abarttığımızı düşünenleri çok değil birkaç yıl öncesine götürelim. Refah'ın yerini alan Fazilet'in ilk günleri.

Kurucu genel başkan İsmail Alptekin'in ilk yurt gezisine katılan Recai Kutan bakın meramını bir fıkra marifetiyle nasıl anlatıyor:

‘‘Korkut Özal'dan duyduğum bir merkep (eşek) fıkrası anlatayım. Ama siyasi olacak. Adamın biri pazara gitmek için köyünden çıkmış, merkebe ihtiyacım var, iyisinden bulursam alayım, diye. Pazara yaya giderken, yolda bir çeşme görmüş. Çeşmenin yanından geçerken, lülüğe (su akan boruya) takılmış ve düşmüş. Adam düşünce şeytana küfretmeye başlamış. Şeytan da tesadüf bu ya oradan geçerken onu görmüş ve duymuş. Şeytan kendine küfredilmesine kızmış. ‘Ben sana bir oyun oynayayım da gör bakalım' demiş. Adam daha sonra pazardan merkebi almış. Geri dönüşte tekrar çeşmenin yanına gelmiş. Çeşmeye uğrayıp ‘Merkep yoruldu bir su içsin' demiş. Merkep küçülüp küçülüp çeşmenin borusundan içeri kaçmış. Adam başlamış düşünmeye. Gördüklerine de ‘Merkep borudan içeriye kaçtı' demiş. Bunun üzerine adamı tımarhaneye götürmüşler. Tımarhanede bir güzel dövmüşler. Fakat orada da aynısını söylemiş. Adama bir arkadaşı, ‘Sana inanıyorum ama, bunu söyleme, inkár et kurtul' demiş. Adam da öyle yapınca salmışlar. Adam çeşmenin yanından yine geçerken, bir bakmış, merkep borudan kulaklarını çıkarmış sallıyor. Adam, ‘Biliyorum ordasın ama, adama söyletmiyorlar' demiş.’’ (Abdullah KARAKUŞ, Ferit ÖZCAN/Erzurum, Milliyet, 29 Mart 1998)

* * *

Özetle siyaset boruya saklanan merkebin etrafında dönüyor. İnadın keskinliği mizahla bile körelmezken sistemin gafleti sürüyor.

İthal Ekonomik Mesih'in sözel mucizeleri ile finans piyasalarına üç aydır çekidüzen veremeyen, üretim ve istihdamı hepten unutan bu ülkede inadın bir partisini kapatsanız ne çıkar... Çare midir sanıyorsunuz?

Yazarın Tüm Yazıları