ABD’nin Irak’ı işgali, Ankara’da ve hatta sivil toplumda dahi sadece harita değişikliği ihtimaliyle irtibatlı tartışıldı...
Harita saplantısı yüzünden Irak’a Türk askeri yollama kararı bile ‘‘Kuzeye yollayalım ki Kürdistan kurulmasın!’’ korkusuna veya tam aksine ‘‘Hayır, biraz güneye yerleşelim ki Kürtler ortada sıkışsın’’ hevesine endekslendi...
Galiba 10 bin askeri biraz abarttık, ne dersiniz?
ABD’nin on katımız askerle Irak’ın efendisi olamadığı ortada...
Sınırları 10 bin asker hatırına bize sormayacakları da belli.
O zaman neden asker yollayalım ki?
Yanlış beklenti, arızalı akıl yürütme ile varılacak sonuç aşağı yukarı budur.
Zira Irak’ta değişecek olan zaten harita değil rejimdir.
Türkiye’den istenen haritanın değil yeni rejimin polisliğidir.
Tıpkı Somali’de, Bosna’da ve son olarak Afganistan’daki gibi.
İşte bu yüzden üç haftadır aynı soru etrafında dönüp duruyoruz:
Irak’ta huzur ve refahın sağlanması sadece ABD’nin mi meselesidir?
Eğer Saddam rejiminin geri dönmesinden korkuyorsak... Daha zengin komşunun daha fazla ticaret anlamına geldiğini biliyorsak... Ankara, ABD’nin Irak’ın geleceğine ilişkin planları ile mutabıksa... Asker yollama kararı doğal sonuçtur.
* * *
Savaşa asker yollama ayrı iştir, sınır ötesi rejim bekçiliği farklıdır. Birisi adı üstünde savaştır, diğeri diplomasinin uzantısıdır. Önümüzdeki yüzyıla dönük pozisyon tutmak iddiasıdır.
Herhalde farkındasınız; 11 Eylül öncesinde dahi ABD’nin yaşadığımız coğrafyadaki müttefikleri arasında tam uyumdan söz etmek mümkün değildi.
Körfez hanedanları ile İsrail’in arası Filistin sorunu nedeniyle açıktı.
Laik Türkiye ile köktendinci Arap rejimleri kerhen işbirliği içindeydi.
11 Eylül’den sonra herkes hızla safını tutmaya başladı. Ne var ki ABD desteği sayesinde ayakta kalabilen Körfez hanedanları bu kez kaytardı. Taliban’ı besleyip büyüten, Usame bin Ladin’i yaratan Suudiler, ABD’ye üs vermeye yanaşmadı. Taliban ve Bin Ladin’in diğer hamisi Birleşik Arap Emirlikleri, Afganistan’daki köktendinci rejimle ilişkisini kesen son ülke oldu.
Arapların sahneden belirsiz bir süre için çekilmesiyle yeni ittifak ekseni netleşti:
Washington-Ankara-Tel Aviv hattına İslamabad da eklendi.
İlginçtir ki ABD’nin İran korkusuyla desteklediği -hatta Türkiye’ye bile ihraca yeltendiği- Suudi (Vehhabi) tarzı İslami modelden vazgeçmesiyle... Türkiye’de o çizginin sadık takipçisi Milli Görüş’ten kopan AKP’nin iktidar yürüyüşü neredeyse eşanlıydı.
AKP ile ABD’nin uzun soluklu olabilecek işbirliği için ilk sınav mart tezkeresiydi...
Sonuç malum. Şimdi sırada ikinci tezkere ve iki ihtimal var:
Tezkere geçer AKP-ABD işbirliği pekişir, gelişir.
AKP yine beceremez, ama ABD kolay vazgeçmez. Çünkü bu coğrafyada ABD’nin de şimdilik fazla seçeneği yok!