AB Zirvesi’ni Türkiye’den ‘Avrupa çapamız gevşedi mi, yoksa sağlam mı?’ merakıyla izliyoruz.
Diyelim ki çapa yerinden oynamadı; ama zirvedeki çatlak Türkiye’yi yol ayrımına getirdi:
-Türkiye hangi Avrupa’nın yolunda yürüyecek?
Çünkü son zirvede anayasa ve bütçe bahanesiyle tartışılan, aslında Avrupa’nın geleceğiydi. İngiltere, Hollanda ve İskandinav ülkeleri ‘siyasi değil ekonomik birlik’ için ağırlık koydu. Fransa-Almanya ekseniyse anayasalı, silahlı güçlü, derinlemesine örgütlü Avrupa hayalinde ısrar etti. Kimsenin kazançlı çıkmadığı bu kavgada kaybeden Avrupa hayali oldu!
Peki bu yeni süreç Türkiye’yi nasıl etkiler?
Gelin başlıklar halinde ihtimalleri tartışalım:
Temmuz başında İngiltere 6 aylığına AB Dönem Başkanı oluyor. Masadaki soruna arabulucu değil taraf bir dönem başkanıyla krizin çözümü çok zor, aksine derinleşmesi muhtemel.
Karşı kampta yani Almanya-Fransa ittifakında yine aynı altı ayda iktidar değişimi yaşanabilir. Almanya’da Angela Merkel başbakanlığa oturabilir, Fransa’nın güçlü adamı Sarkozy olabilir.
Merkel ve Sarkozy’nin Türkiye’yi Avrupa’ya daha güçlü ekonomik bağlarla irtibatlama görüşü, gevşek genişleme fikrine bağlı İngiltere’ye çok aykırı gelmeyebilir, Ankara’yı rahatlatır.
AKP iktidarı daha fazla sıkışmadan Avrupa ipine tutunabilir, zina veya 6 Mart kadınlar dayağı gibi falsolarda Avrupa’nın sesi eskisi kadar yüksek çıkmayabilir.
Özetle, sulanmış Avrupa projesiyle birlikte Türkiye’de demokrasi çıtasının alçalması riski yüksek. Bu sorunu ancak Avrupa değil Türkiye için samimi olarak demokrasi isteyen iktidar çözebilir.
Hayale bomba işlemez
Merhum Refik Hariri’nin şirketi Solidere, Beyrut merkezini yeniden inşa ediyor. Fotoğraftaki maketin neredeyse dörtte üçü 10 yılda gerçek oldu. Beyrut çocukluk yıllarımızda Adana sosyetesi ve Arapça konuşan vatandaşlarımız için Paris sayılırdı. Her yaz ziyaret edilir, son moda, bu kentten takip edilirdi. Sonra iç savaş çıktı, oteller bölgesi hayalet kente döndü. Başbakanla gittiğimizde Beyrut’un küllerinden yeniden doğduğunu gördük. Hariri eski kent merkezine 4 milyar dolar harcadı. Geçen yıl 1.5 milyon turist (Lübnan nüfusu 3.5 milyon) gelmiş, kafeler sabaha kadar açık ve canlı. Refik Hariri’yi tarihi St. George Oteli’nin önünde havaya uçurdular.
Çünkü Hürriyet Gazetesi’nin barında sudan başka sıvı içmem. Bu yüzden sanki alkol iştahımı Başbakanlık uçağına saklamış gibi oldum. Oysa mesele basit bir tercihten ibaretti.
Hürriyet Gazetesi’nde bardaki mesai arkadaşlarım su içmemden rahatsız olmuyorsa... Devletin uçağındaki Başbakan, vekiller ve meslektaşlarım da bir kadeh şaraba itiraz etmezler diye düşündüm. Mekán ve şekil hassasiyeti taşıyanlar, başkalarının tercihlerine de saygılıdır diye umdum.