Halk değil siyasetin ateş ettiği piyanist

ANKARA
TARİH 1996 yılı. Mekán Antakya Mustafa Kemal Üniversitesi Spor Salonu.

Sanatçı, Estonia marka asırlık bir piyanonun başında salonla sohbet ediyor.

Sonrasında gençlerle bu diyaloğu bakın günlüğüne hangi notla düşüyor:

"Parça aralarında kısa söyleşiler yapıyorduk. Düzeyli, ilginç sorular geliyordu. Dikkat ettim, salonda çok sayıda başörtülü kız vardı. Ben de onlara sordum: ’Siz başörtülü arkadaşlar. Ne diyorsunuz benim yaptığım bu işe? Bu müziğe ne diyorsunuz?’

Biri kalktı, cevap verdi: ’Siz bakmayın başörtüsüne, biz Anadolu insanıyız. Gönlümüz her insana, her müziğe açıktır. Bizim yüreğimiz senin gibi bir Anadolu insanının yüreğiyle birlikte çarpar. Bu müziği çok sevdik. Senin başarın bizim mutluluğumuzdur." (Fazıl Say, Uçak Notları isimli kitabı (1999), sayfa 136)

* * *

Fazıl Say ile başı örtülü üniversiteli arasında sorun yoksa... Sanatçının derdi ne?

Belli ki o genç kızı temsil ettiğini düşünen siyasetçilere kırgın ve kızgın.

Öyle ki, "İslamcılar kazandı, ben gidiyorum" demeye getiriyor.

Peki, Müslümanlar üzerlerine alınmazken (malum her Müslüman AKP seçmeni değil) "İslamcılar" ne yapıyor?

Dünyaca ünlü bir Türk sanatçısını ülkesine, halkına yabancı hatta düşman ilan ediyor.

AKP yönetimi ve medyası yine fırsattan istifade beyin yıkamaya çalışıyor.

"AKP halktır, bizi eleştiren halka karşıdır" siyasi denklemini kurmaya uğraşıyor.

* * *

İktidar partisi ve kendisini destekleyen medya zihniyetinin demokrasi defosu nüksetti.

Bakın diyelim ki seçimde yüzde 46.7 oy bariz halk temsili ve onayı anlamına geliyor...

Peki ya Fazıl Say ağaç kovuğunda yalnız mı yaşıyor? Müziği kimseye değmiyor mu, ettiği kelam o kadar sahipsiz mi?

Hem, bir birey çıkıp ülkeyi veya partiyi eleştiremez mi? Hemen "Sayın bakalım kaç kişiler?" demek mi lazım.

Siyaset ve özellikle iktidar bölmeli mi, yoksa ortak payda mı aramalı?

Son bir soru: Her farklıyı öteki ilan edip düşman sayma geleneği sürdükçe...

Rahip sürek avı sona erer mi?

Bayram bombası

GELİN adım adım düşünelim. Neden Beyaz Saray’da PKK’ya af sözü verilmiş olsun?

Türk Ceza Kanunu’nun 221. maddesi zaten ortada... Suça karışmamış PKK’lı eve dönebiliyor. Demek ki af, 5 bin kadar olduğu hesaplanan dağ kadrosunun yüzde 90’ına lazım değil. Kalıyor geriye yüzde 10’luk yönetici tayfası... Eğer Türkiye Cumhuriyeti PKK’yı onlara rağmen dağdan indiremiyorsa, zaten bu mesele kaybedilmiş sayılır. O yüzden şahsen PKK yönetimine af beklemiyorum. Dahası The Economist Dergisi bu bayram bombasını neden attı, açıkçası meraktayım.
Yazarın Tüm Yazıları