Maksadını aşan beyanıyla, son günlerdeki ‘‘vur abalıya’’ modasına uyarak Kemal Derviş'e yüklenen Yüksel Yalova'nın görevden alınması gereklidir ancak programa güvenin yeniden tesisi açısından yeterli sayılmaz...
Yüksel Yalova'nın durduk yerde kriz çıkaran sözlerinin ekonomik faturasını hesaba katmadığı bellidir... Peki ya siyasi sonuçlarını?
Kabul edin ki bu açıklama piyasalar kapalı iken yapılsa veya bir hafta önce gündeme gelse muhtemel sonucu gazetelerde birkaç sütunluk haberle sınırlı kalırdı. Müstafi Bakan Yalova da muhafazakár/milliyetçi birkaç dostundan tebrik alırdı... Ama yüksek tansiyon döneminde programdan sapma işareti olarak algılanan Yalova'nın çıkışı tabir yerindeyse ateşe benzin dökmek anlamına geldi. Çok değil birkaç gün önce Derviş'e ağzına geleni sayan lider ve sınırlı sorumlu politika esnafı Yüksel Yalova'yı kınama yarışına girdi. Oysa Yalova belki de liderinin hislerine tercümanlık amacıyla uğraşıp çabalamış, ama kaş yapayım derken göz çıkarmış olamaz mı?
Daha önce de benzeri vukuat yaşanmadı mı?
Sayın Yalova 28 Temmuz 1999 günü ANAP Grup Toplantısı'nda kürsüde aniden coşup şöyle demedi mi:
‘‘Petrol Ofisi ihalesinde yazılanlar olanların yüzde biri bile değildi. Genel başkanımız bunları açıklamadı, açıklayamazdı. Bundan sonra da açıklayacağını sanmıyorum.’’
Yüksel Yalova daha da ileri giderek, ismini açıklamadığı bir parti genel başkanı ile işadamının Petrol Ofisi ihalesine fesat karıştırdığını ima etti. Kürsüden inerken Mesut Yılmaz'ın yanına uğradı, kulağına bir-iki sözcük fısıldadı, böylece açıklamalarını örten sır perdesini daha da kalın kıldı... Nitekim ertesi gün aralarında bu satırların yazarının da bulunduğu bilimum şifre kırıcı gaza gelip türlü-çeşitli senaryo üretti...
Ama tüm komplo teorileri çöpe gitti. Çünkü Yalova'nın kürsüde heyecandan dilinin sürçtüğü ve meşhur Türkbank ihalesinden söz etmek isterken sehven Petrol Ofisi ihalesi dediği ortaya çıktı...
* * *
Gönül isterdi ki bakanlar sadece boşboğazlık edip lüzumsuz kriz çıkardıkları veya Kemal Derviş'e çatıp yabancıları kızdırdıkları için değil... Altında imzaları bulunan ekonomik programa aslında inanmadıkları, hatta örtülü muhalif oldukları için istifa etsinler.
Ama göreceksiniz piyasa bu kadarıyla da yetinecek. İlk kurban kanının keyfiyle kur ve faiz gevşeyecek, Borsa coşacak.
Programa muhalefet geçici olarak yer altına inecek.
Borç takasını erken açıklayıp piyasalarda spekülatif hareketlere zemin hazırlayanın, ‘‘Faiz mutlaka inecek’’ inadıyla kriz tohumlarını ekenin kimliği de, siyasi sorumluluğu da unutulup gidecek.
En azından bir dahaki krize kadar.
Çok kolay gaza geliyoruz, çok.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Kemal Derviş'e olan tüm saygıma rağmen ona verilen bu Derviş payesini tasvip etmiyorum. Neredeyse adama tapacak hale geldik. Ben mi yanlış biliyorum, ama bildiğim kadarıyla Dünya Bankası her gün finans piyasaları ile iç içe olan bildiğimiz gibi bir banka değildir. En önemli işlevi proje yönetimidir. Siz de bugünkü yazınızda Kemal Derviş'in Gaziantep'te yaptığı yanlış bir saptamayı dile getirmişsiniz. Kemal Bey'in bence daha önemli misyonu ülkeyi yeniden yapılandırmaktı, ama kriz ortasında bu işlerin (hem de göreceli demokrasi ortamında) yapılması imkánsıza çok yakın.’’ (Ayhan ALTINBAŞ, Ph.D.)
‘‘Sayın Yaşar Okuyan, SSK'yı düzeltiyorum derken bizi mahvetti. SSK prim kesintileri tavanlarını 96 milyondan 168 milyona anormal bir şekilde yükseltip, hizmet almadığımız SSK için hangi hakla bizden oy ekleyeceksiniz. Bunu tahsil ederken nisan, mayıs farkını haziran ayı maaşından ayrıca tahsil edeceksiniz. Yazıklar olsun, bu paralar haram olsun. Bizim vekillerimiz bu duruma sessiz kalmakla, seçilememeyi garanti ettiler.’’ (Ali ÜNSAL)