Paylaş
KRİZ döneminde insanlar çıplak gerçekleri anlatanlara değil duymak istediklerini söyleyenlere kulak verirler.
Mesela dün ve önceki günkü polis eylemleri ile Kızılay'daki sivil savaş provasına konulacak basit ve fakat iç rahatlatıcı teşhis bellidir:
1) Polisler İstanbul'daki menfur saldırı nedeniyle haklı infiale kapıldı, fevri tepkiler sergiledi...
2) Kızılay'da 12 Eylül'ün artığı sağ ve sol gruplar çatıştı.
Bu yanlı, yanlış ve dahası sığ analize sığınanlar burunlarının ucundaki gerçeklere sırt çevirmiş durumlar. Çünkü;
1) Polislerinki nasıl fevri tepki ki, ilk gün iki ayrı büyük kentte protesto yürüyüşleri yapıldı. Dün de dört farklı kente (Adana, Mersin, Gaziantep ve İzmir) sıçrayan destek gösterilerinde müdürler itildi-kakıldı, ortak sloganlar kullanıldı. Eğer bu eylemler ani tepki sayılacakca, organize suç nasıl tarif edilir?
2) Kızılay'daki büyük arbedeyi sağ-sol çatışmasından ibaret saymak işi çok hafife almaktır. Asıl dikkat edilmesi gereken polisin tavrıdır.
Çünkü Ankara polisi, iki siyasi grubun saatlerce süren taşlı-sopalı kavgasına müdahale etmeden izlemekle yetindi.
Ardından ülkücülerle birlikte harekete geçerek tarafsız hakem pozisyonunu yitirdi. Ki gerçek tehlike bu tercihte yatıyor.
* * *
Dar alandaki kısa analizimizi burada noktalayıp, daha geniş tabloya bakarsak, filmi biraz başa almak zorunludur.
Üç partili koalisyonun siyasi kimyası 5+5 krizinde bozuldu, Mesut Yılmaz'ın MHP oylarıyla Yüce Divan'a sevki olasılığı güven bunalımına tabiri yerindeyse tüy dikti...
Oysa hükümetin gücünü test edecek üç gelişme kapıdaydı... Geçmiş siyasi ve ekonomik çamurun temizlenmesi, Avrupa Projesi ve Ekonomik İstikrar Programı'nda yeni etaplar için ciddi siyasi irade gerekliydi.
Ne var ki Türkiye'nin bu üç ana eksende yürümesinden zarar göreceklerin sayısı da azımsanacak gibi değildi... Ve korkular su üstüne çıktı.
Aç kalmaktan korkan işçi ve memur meydanlara döküldü. Avrupa'nın Türkiye'yi böleceği paranoyası askerin vetosunu getirdi. İş dünyası ve özellikle bankacılar kola girme fobisine kapıldı.
Her uzun yürüyüşün son 100 metresi en zorudur denilir.
Ne yazık ki bizim hükümetin nefesi bırakın son 100 metreyi yolun ortasına ulaşmaya dahi yetmedi.
Af yasası nedeniyle meydana gelen toplumsal çatlak sırasında talepleri ve isyanları yönetmekte acz gösteren hükümet şimdi iki ateş arasında kaldı.
Bir yanda zinde kuvvetler, diğer yanda çeteci gelenek...
Ankara'nın göbeğinde gözler önüne serilen ülkücü-polis ittifakı.
Siyasetin rafa kalktığı yeni iktidar savaşında saflar tutuldu.
Eskiden siyaset zaafiyete uğradığında karşımıza tek üniforma dikilirdi, şimdi üniforma sayısı ikiye çıktı. Hayırlı gelişme değil.
* * *
Siyaset rafa kalkıyor yorumunu fazla hafife almayın... Daha geçen aya kadar bu ülkede iki ismin siyasi geleceği çok parlaktı unutmayın.
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ve BDDK Başkanı Zekeriya Temizel...
Polis isyanı Tantan'ı yıprattı, mali kriz Temizel'in kredisini tüketti.
Özetle ya gerçek gibi yalanlara inanıp geceleri rahat uyursunuz...
Ya da farklı neden-sonuç ilişkileriyle gerçeği aramayı yeğlersiniz.
Eğer kolay inananlardan değilseniz, yine Susurluk kavşağında buluşuruz efendim...
Paylaş