Paylaş
İKİ gündür bu köşede İhlas Finans'ın batışıyla ilgili olarak çıkan yazılara çok sayıda okur tepkisi aldık.
Aralarında iki tanesinin temsili özelliği yüksekti. Faizi reddeden bir yatırımcının olaya bakışı ile özel finans kurumlarındaki risk meselesine kafa yoran bir diğer okurun postasını sizlerle paylaşmak istedik.
* * *
‘‘Yazdıklarınıza katılıyorum. Özellikle ‘Piyasa ekonomisinde para ticaretiyle din bir arada yürümez' cümlesi doğru.
Ama İslami kesimdeki insanlarımızın çoğunun amacı zaten para kazanmak değil, sadece değerlerini korumak istiyorlar.
Kendimden örnek vermem gerekirse ticaret riskine girmek istemediğim için ve paramın değerini de korumak için dolar alıyorum. Üstelik faize de karşı olduğum ve bankaya vadesiz mevduat hesabı açmanın bana faiz getirmese de faiz sistemine doğrudan yardım olduğu için paramı nakit tutuyorum ve insanlara borç veriyorum. Bu çalınma riskine karşı beni koruma altına alırken geri dönmeme ihtimali değişik riskler taşıyor.
Diğer insanların daha çok kazanmak için faiz, bono, hisse senedi gibi kısımlar bazılarımızı hiç ilgilendirmiyor.
Para kazanmak da istemiyoruz. Sadece huzur. IMF'den birkaç milyar dolar almak için el pençe divan duran Türkiye'nin, kendi imkánlarını insanlarıyla ters düşerek kenara itmesi ne kadar mantıklıdır.
İhlas Finans battığında herhalde Türkiye'de en çok sevinenler İslami kesimlerdi. Bunların ipuçlarını zaten bu fikre sahip köşe yazılarında da görebilirsiniz. Lütfen İhlas Finans'ı İslami finans olarak tanımlamayınız.
Faizsiz sistem uyguladığını söyleyen diğer kurumların da ne kadar faizden uzak kaldığı tartışılır. Ama insanları en çok rahatsız eden İhlas'tı. İhlas Finans ayrı ama İhlas Holding'in kendisi yıllarca Uzakdoğu'nun üç kuruşluk mallarını İslami firma adı altında yıllardır İslami kesime pazarlamaktaydı.
İhlas adını kullanarak sadece mallarını değil aynı zamanda değerlerini de pazarlayan bu kesimin ilahi adalet kavramında sonucuna katlanmasını memnuniyetle karşılamaktan başka bir şey elden gelmiyor.
Bu yazıyı yazan kişinin bir Amerikan Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği'nden mezun ve orta-lise yıllarını 80-86 arasında 12 Eylül'ün depolitizasyon döneminde geçiren 12 Eylül çocuğu olduğunu bilerek değerlendiriniz. Bunu şu sebeple söylüyorum; maalesef Türkiye'de benim fikirlerimi savunan insanların sadece imam hatipte okuyan insanlar oldukları gibi bir düşünce var. Eğer insanlar eğitimsiz ve cahil oldukları için bu fikirlere inanıyor gibi bir düşünceniz varsa, değiştirme zamanı geldi belki de. (Öyle olmadığınıza aslında eminim)’’
(Hasan Selçuk Turan)
* * *
‘‘Her şeyden önce, Sayın Pakdemirli'nin risk paylaşımı konusundaki değerlendirmesi, kárı faiz olarak kabul etmek icin geçerli kabul edilemez.
Risk kumarda da var, ama kumar risk içeriyor diye dini açıdan serbest kabul edilmiyor. Kaldı ki faize yatırılan paranın geri gelişinin ve getirisinin risk içermediğini söylemek, ekonomi ve finans biliminden haberdar olmamak demektir. Riski azaltmak için teminat istemenin (teminat riski sıfırlamaz) niye İslami yatırım düşüncesine aykırı olduğunu anlayamadım. Riski azaltmak rasyonel davranışın gereğidir. İslami temel kitaplarda yatırım riskini azaltmak günah diye bir şey okumadım.
Bu kurumların sorunsuz olduklarını söylemiyorum, ama yaptığınız eleştirinin temellerinin güçsüz olduğunu düşünüyorum.
Şirketlerin dağıttıkları kár oranlarının sabit olduğuna bakarak, kár payına faiz diyemeyiz. Bu şirketlerin verdiği oranların gösterdiği dalgalanma ile faiz oranları dalgalanmaları arasında önemli (hatta birebir) bir korelasyon varsa, bu verilenin faiz olduğunu göstermez, tam aksine, piyasanın (endüstriler arası rekabetin) çok verimli işlediğini ispatlar. Verilen kár paylarının faiz kabul edilmesi için, zarar durumunda da belirlenen oranda bir ödeme yapılması ve şirketin tasfiyesi durumunda sahiplerinden önce para yatıranlarin tasfiyeden gelen paraları paylaşmaları gerekir.’’
(Hakan Merter)
Paylaş