GALİBA AKP iktidarı, Irak Savaşı arifesindeki tezkere krizinde bile IMF anlaşmasına harcadığı zamandan daha kısa süren tereddüt yaşadı.
IMF ile yeni stand-by anlaşması kararı aylarca tartışıldı, sürüncemede bırakıldı. Tam piyasada umutlar azalırken, bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, IMF ile yola devam kararını açıkladı.
BAŞKA ÇARESİ VAR MIYDI?
Akla ilk gelen soru belli:
‘Hükümetin başka çaresi var mıydı?’
Önümüzdeki üç yıla yayılan iç ve dış borç yükünün yarattığı finansman ihtiyacı düşünüldüğünde bu soruya ‘hayır’ yanıtını vermek gerçekten zor.
Ancak hemen söyleyelim, IMF ile anlaşmayı piyasalar açısından değerli kılan, akla gelebilecek diğer ‘çare ve yolları’ denklem dışı bırakmasıdır.
* * *
Hükümet 2005 ve takip eden iki yıl için IMF ile stand-by kararı alarak uluslararası piyasalara iki güvence verdi:
BASKIN SEÇİM YOK
Hükümet AB’den çıkacak müzakere kararını fırsat bilerek erken seçime gitmeye niyetlenseydi IMF ile yeni stand-by anlaşmasına yönelmezdi. Aksine kader seçimine harcama imkánlarını sonuna kadar kullanarak hazırlanırdı. Özetle ya 2005’te seçim yok veya var ama seçim ekonomisi uygulanmayacak. İkisi de iyi haber!
YABANCI FON AKIŞI
AB’nin müzakere kararıyla birlikte Türkiye’ye milyarlarca dolarlık doğrudan sermaye yatırımı akacağını beklemek ham hayal. Olsa olsa kısa vadeli sermaye hareketlerinde, portföy yatırımlarında ciddi artış yaşanabilir. Yabancı fon yöneticileri yatırım yapılacak ülkeleri müşterilerine ‘hikáyesi’ ile satmayı sever. AB üyeliği için müzakereye oturmuş, IMF ile anlaşması yürüyen Türkiye’nin hikáyesi diğer gelişmekte olan piyasalara fark atar.
* * *
AKP’nin IMF kararının ocak sonuna kadar süresi vardı. Erken açıklama, Türkiye-AB ilişkilerine de olumlu yansıyabilir. Şöyle ki:
AB’deki Türkiye karşıtları, ekonomik kırılganlığa haklı olarak işaret ediyor. Türkiye, IMF ile anlaşmadan kaçınsaydı muhtemelen AB’den bu yönde bir baskı görecekti. Gönüllü anlaşma daha iyi oldu.
IMF de küresel ekonominin AB gibi muteber aktörü. Sadece AB çapasına yapışıp IMF’ye karşı komplo teorileri üretmek yakışık almazdı. Dahası ‘AB’yi sadece askerden korktukları için istiyorlar’ eleştirisine zemin hazırlardı.
* * *
Son olarak bir gözlemimiz de genç Ekonomi Bakanı Ali Babacan’a ilişkin... Göreve ilk geldiği günlerde çoğu meslektaşımız gibi biz de Babacan’ı politikacıdan çok teknisyen kimliği ile algıladık.
Ama baktık ki AKP’nin pek de uysal sayılmayan Meclis Grubu’na, hükümetteki ağır topların baskısına rağmen Babacan bildiğinden şaşmıyor, programdan taviz vermiyor. Ekonomideki en kritik tartışmada hükümetini ve partisini IMF ile yeni anlaşmaya ikna etmeyi beceriyor. Siyasetçinin kendisini memur konumuna indirmesini çok gördük. Tersine az rastladık.