AVRUPA hukukunun Refah kararıyla ilgili kaleme sarılmadan bir gün beklemeyi yeğledik. Çünkü karar tek başına büyük önem taşısa da iç/dış tepkileri ile daha anlaşılır hale geleceğini düşündük.
Meseleye en şiddetli tepkiyi verenler, her zamanki gibi yelpazenin iki ucunda yer alanlar çıktı. Baktık ki Avrupa kararını ‘‘Siyasi İslam'ın sonu’’ilan edip zafer sarhoşluğuna kapılanlar da, ‘‘Bu karar hukuki değil siyasidir’’ diye cahilce kendisini aldatanlar da alçaktan uçuyor.
Gerçeği ortalarda bir yerde aramaya yöneldik.
1) Avrupa'nın parti kapatması sıradışı karardır. Türkiye'deki her abes yasağa, abuk sebeple parti kapatmaya, aklına gelenin ‘‘nerede benim teknokrat hükümetim’’ diye dellenmesine mesnet teşkil etmez, zemin oluşturmaz. Bugün sevinenler örneğin Fazilet davasında üzülebilir.
2) Avrupa'nın demokrasi geçmişi dine karşı özgür düşünce tarihiyle özdeştir. Sivil toplum tabiriyle bizdeki sarıklı/sarıksız hocaların anladığı gibi tarikatlar tarif edilmez. Hatta bu tabirden tam aksine, kilise tahakkümünden kurtarılmış toplumsal örgütlenme anlaşılır. Türkiye'de şeriat hukukunu savunup, kanlı-kansız darbe imalarında bulunup Avrupa'dan yakınlık beklemek zaten ahmaklıktı.
Ne var ki bugün Avrupa kararını yalan-yanlış yorumlayıp hırs gözyaşı dökenler, hukuki temelleri daha sağlam başka bir davada sevinebilirler.
* * *
Siyasi İslam'ın Avrupa kararıyla ilgili tepkisini yekpare saymak haksızlık olur. Çünkü çuvaldızdan önce iğneyi kendisine batırmayı yeğleyen yazı ve yorumların sayısı az değil. Ne var ki bu zihniyetteki imzaların çoğu Avrupa kararıyla birlikte siyasi zombiye dönüşen Necmettin Erbakan'a muhalif yenilikçi kanattan çıkıyor.
Yenilikçiler, Refah'ın radikal ve tecrübesiz söyleminin Avrupa kararında etkili olduğunun altını çiziyor.
Oysa gelenekçi kanattan Süleyman Arif Emre, dünkü Milli Gazete'deki köşesinde çok farklı bir analizle Avrupa kararı için yenilikçi kanadı suçluyor. Özetle aktaralım:
‘‘Refah bu davayı yüzde yüz kazanabilirdi. Anayasa Mahkemesi'nin Refah'ın kapatılmasına mesnet yapmış olduğu Anayasa'nın 69'uncu maddesi Ecevit hükümeti tarafından değiştirilmek istenmişti. Bizler Fazilet Partililer olarak bu değişiklik teklifine taraftar idik. Parti bu kanuna oy verilmesini istiyordu. Ama ne yazık ki kendilerine yenilikçi ismini vermiş olan arkadaşlarımız bu değişikliğe oy vermediler.
İşte biz hem Avrupa mahkemesindeki ve hem de Anayasa Mahkemesi'ndeki Fazilet'in kapanma davasında o sebepten treni kaçırdık.
Benim görüşüme göre siyasi aksiyonumuzun kasıtlı olarak bu şekilde bölünmüş olması hem Anayasa Mahkemesi'nin FP'yi kapatmasından, hem de AİHM'nin Refah davasını reddetmesinden çok daha vahim olaydır.’’
(Milli Gazete, 1 Ağustos 2001).
Avrupa'nın kararı, tıpkı Fazilet'in kapatılması gibi siyasi İslam'daki yenilikçi-gelenekçi çatlağını daha da derinleştireceğe benziyor.
* * *
Avrupa kararının kişisel bilanço açısından yorumuna gelince... Bu köşede 28 Şubat sürecinde çıkan, Refah'ın radikal söylemini hedef alan eleştiriler haklı veya haksız olarak askere yakınlık göstergesi sayıldı.
Oysa kaygımız Refah'ın bilinçli/bilinçsiz uygulamaları ile Türkiye'nin Avrupa rotasında sapma yaratacağı ihtimalinden ibaretti.
Avrupa'nın Refah'ın kapatılması kararını hukuka uygun bulması, en azından bu endişemizi teyit etti, gerisi günahı ve sevabıyla bize aittir.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Kuru yükselten etkenlerden biri TL faizlerinin yüksek oluşu. TL bazında örneğin yüzde 100 oranında faiz geliri elde eden bir yatırımcı parasını dolara tahvil ederken doları yüksek kurlardan satın almakta sakınca görmeyecektir. Şimdi aynı yatırımcı daha makul dolar kazançlarına peşinen razı olarak dolar bazında yatırım yapmaktadır. Bu yatırımcı dönem sonunda parasını dönüştürmek için dolar talep etmeyecektir. Çünkü elinde zaten dolar vardır. Bu yatırımcı dönem sonunda olsa olsa TL talep edecektir. Bu da TL'nin değerini artıracaktır. Sonuç olarak döviz tahvil ihalesinin (ve takasın) TL'nin değerini güçlendirici bir etkisi olacağı kanısındayım.’’ (Reşit ERGENER)