Ekonomik sünnet

HERKESİN hemfikir olduğu konulara biraz kuşkuyla bakarım... Örneğin, son günlerde yeniden üretim ve istihdam artışı gibi yüce amaçlar uğruna gerekirse demokrasinin şöyle azıcık ucundan sünnet edilebileceği fetvası verildi...

Hay hay, eğer çimento üretimini artıracaksa, hemen Meclis'i kapatalım. Ağır sanayi yatırımlarını kamçılayacaksa, Enis Öksüz'e ömür boyu siyaset yasağı koyalım. Memur ve emekliye insani maaş için yeterliyse, tüm parti merkezlerini ıssız adaya taşıyalım. Hatta doları yeniden 1 milyon 300 bin liranın altına itebilmek amacıyla veya protesto mahiyetinde Taksim Meydanı'nın en yüksek binasının tepesinde akşama kadar tek ayak üstünde dikilmeye bile razıyım.

Meramımı herhalde anlatabildim... İş ve aş için her zulme katlanmaya, her cin fikri dinlemeye, en az hepiniz kadar hazırım. Ne var ki hayat bize lafla peynir gemisinin yürümediğini daha genç yaşta öğrettiği için az buçuk şüpheciyim...

* * *

Nasıl ki parti içi demokrasi eksikliği ve seçim yasası defosu siyasette kan damarlarını tıkayıp felç yaratıyorsa, ekonomide de piyasaların kilitlenmesi üretim ve istihdama engeldir. Örnek arıyorsanız, son iki-üç haftayı hatırlayın. Telekom konusunda peş peşe patlak veren iki kriz ve beş bankanın fona alınması, piyasaların asabını bozdu. Dövizini alan üzerine oturdu.

Üretim ve tüketim kararları ertelendi. Hafif hafif canlanma emarelerine rastlanan reel sektörde yeniden yaprak kımıldamaz oldu. Siyasilerin hatadan dönmesi, IMF parasının gelmesi bile şimdilik işe yaramadı.

Genel durgunluğa iki istisna, ihracat ve turizm sektörleri... Turizmci hizmet vermeye devam edebilmek için, ihracatçı üretim amacıyla ithalat mecburiyetinden döviz bozduruyor. Başka herkes oyun dışı... Varsa dövizini saklıyor, yoksa ucuzladığı anda dövize geçmenin fırsatını arıyor.

Yani eldeki avuçtaki değişim değeri amaçlı kullanılmıyor. Tam tersi, kişisel ve kurumsal servetlerin değerinin korunması asıl amaç olarak seçiliyor.

Doğaldır ki bu seçimde TL, dolar karşısında yaya kalıyor.

Dövize talep artıyor, krizden çıkış gecikiyor.

* * *

Mali piyasalardaki kilidin açılması, üretim ve istihdam açısından önkoşuldur. Bırakın ayı haftayı, ertesi günkü ithal girdinin maliyeti hep yukarı doğru dalgalanan dolar kuru nedeniyle hesaplanamıyorsa... Faizler hálá enflasyonun 30-40 puan üstünde seyrediyorsa, bu ülkede üretim de, işçi çalıştırmak da enayilik demektir. Dolayısıyla kat edilecek yol bellidir:

1) Önce kur oturacak.

2) Ardından faizler düşecek.

3) Eğer düşmezse ağır vergi gelecek.

Bu teknik operasyon için siyasi sistemde format değişikliği arayışına girmek abesle iştigaldir... Üstelik sanıldığı kadar orijinal fikir değildir.

1994 krizinde hükümetten umut kesenler yine benzer formül aradı. 12 Eylül Anayasası'nda amaca uygun madde bile bulundu:

‘‘Madde 119: 1. Tabii Afet ve Ağır Ekonomik Bunalım Sebebiyle Olağanüstü Hal İlanı. Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.’’

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kriz mimarı Başbakan Tansu Çiller'di. O zaman bu maddeyi işletecek babayiğit çıkmadı, bugün de zor çıkar. Ayrıca çıkmasını beklemek de ayıptır.
Yazarın Tüm Yazıları