Paylaş
DEVLET Bakanı Kemal Derviş'in yeni ekonomik programı ilk sınavını bugün bankalararası piyasada oluşan TL ve döviz fiyatlarıyla verecek... Dış mali desteğin miktarı ise ikinci ve daha kalıcı test sayılacak...
Kaynak belli olmadığı için şimdilik genel ilkeleri ile yetinilen paketten Servet Vergisi türü sürprizlerin çıkmaması bankacılık sisteminden ve hatta ülkeden sermaye kaçışını yavaşlatabilir...
Paketin iç finansmanında yeni vergiden çok harcamalarda tasarruf yolunun seçilmesi toplumsal muhalefetin dikkate alındığına işarettir... Eğer piyasalar kısa sürede açılırsa Kemal Derviş'in daha yapısal kararlar için zaman satın aldığı anlamına gelecektir.
*
Alman medyasına göre ülkelerinde yaşayan Türklerin anavatanlarına yolladıkları para miktarı deprem günlerini hatırlatan hacme ulaştı... Türkiye'de iş ve aşını yitiren kriz kurbanları ancak bu döviz akışı sayesinde ayakta kalabildi...
İlginçtir bu bireysel dayanışmayı andırır şekilde Türkiye'ye mali yardım konusunda en çok Almanya'ya umut bağlandı. Aslında Türkiye'deki Alman riskini bilenler açısından bu beklenti pek abartılı değil.
Türkiye'ye açılan toplam 29 milyar dolarlık yabancı banka kredileri içinde Almanya 11 milyar dolarla ve açık arayla ilk sırada yer alıyor.
Yabancı banka kredilerindeki sıralamaya göz atarsak:
‘‘Portekiz 26 milyon dolar, Finlandiya 284 milyon dolar, İsveç 325 milyon dolar, İspanya 499 milyon dolar, Belçika 545 milyon dolar, Avusturya 756 milyon dolar, İtalya 1 milyar 446 milyon dolar, Japonya 1 milyar 501 milyon dolar, İngiltere 2 milyar 197 milyon dolar, Hollanda 2 milyar 894 milyon dolar, Fransa 3 milyar 642 milyon dolar, ABD 4 milyar 411 milyon dolar, Almanya 11 milyar 363 milyon dolar, Toplam 29 milyar 889 milyon dolar)’’ (Kaynak: Dr. Tevfik Aksoy, BIS)
Tabloya göre Türkiye'ye açılan her on dolarlık dış kredinin yaklaşık dört doları Alman bankalarından geliyor... Dolayısıyla Ankara'nın iç ve dış borcunu ödeyememe ihtimali en çok Alman bankalarını korkutuyor. Tıpkı Latin Amerika bataklarıyla ünlü ABD bankaları gibi var olan kredileri kaybetmemek uğruna ellerini yeniden ceplerine atmaya hazır görünüyorlar.
*
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in programı açıkladığı basın toplantısındaki performansı yüksek, yaklaşımı inandırıcıydı... Ne var ki hükümetin programa siyasi destek teyidi o ölçüde samimiyetsiz ve zorakiydi...
Peki o zaman ne olacak? Her sabah, ‘‘Siyasiler acaba bugün yine ne halt karıştıracak’’ korkusuyla mı uyanacağız...
Belki ama açıkçası mecbur değiliz.
Bakın Helsinki süreci ile ekonomik programın neredeyse eşanlı start alması kesinlikle tesadüf sayılmaz...
Avrupa'nın önerdiği Katılım Ortaklığı Belgesi'ne ilkel muhalefetin yükselmesini Kasım 2000 krizinin takip etmesi de öyle...
Demek ki ancak Türkiye Avrupa'ya entegrasyon için çalışırken ekonomide işler yolunda gidiyor, aksi halde sorun çıkıyor...
O zaman çözüm belli: Avrupa projesi Türk siyasetinin pusulası olarak kabul edilmeli... (Fikrin patent hakkı Meral Gezgin Eriş'e ait)
Ekonomiyi IMF'ye emanete utanmayanlar kabile mantığıyla Türkiye'yi Avrupa'ya taşıyacak siyasi reformların önünü tıkamamalı... Ekonomik programın siyasi ayağı Avrupa'ya sunulan Ulusal Program olmalı.
Zaten muhalefeti isteseler de beceremezler, güçleri yetmez.
Çünkü malumdur, parayı veren düdüğü çalar.
KARŞI GÖRÜŞ KATKI
‘‘Program Ölü Doğmasın başlıklı yazınızda soruları sorduktan sonraki ‘Ve yine başa döneceğiz' cümlesi adeta bizim 50 yıllık demokrasi tarihimizin bir özeti: 10 ila 20 yıllık sürelerle sivil yönetim Türkiye'yi perişan eder; iflasın, iç savaşın eşiğine getirir; sonra yönetime ordu el koyar, iyi kötü işleri düzeltip ülkeyi yaşanacak hale getirir ve yine başa dönülür... Yönetim sivillere teslim edilir.. İşte size 1950 den beri oynanan Türk usulü demokrasi oyununun özeti.’’(Erdal YETKİN)
‘‘Bu ne Ulusal Program birader. Bu program olsa olsa hüsnü niyetli manzumeler temennisi olur. Hadi bilemedin, on yıllardır ekonomik krizlere doğru reçeteyi bulamamış demode kurum IMF jargonunda ‘sustainable wishful thinking' yani sürdürebilinir hayaller dizisi.’’ (Y.M)
Paylaş