ANKARA BAŞBAKAN’ın türban için "ister inançtan, isterse siyasi simge olarak takılsın suç sayılmaz, yasak getirilemez" anlamına gelen meydan okumasına samimiyetle katılıyorum.
Zaten bu köşede defalarca aynı görüşü savundum, parkayla okula gidenlerin "siyasi simge" gerekçesiyle türbana geçit vermemesini eleştirdim.
Ne var ki, Başbakan’ın türban tespitinde eksik bıraktığı çok kritik bir-iki nokta var:
Öğrencinin okula, hastanın doktora, sanığın-mağdurun mahkemeye türbanla gitmesine karışmak asla doğru değil. Devlet, sağlık ve adalet gibi eğitim hizmetini de kılık kıyafetini beğenmediği vatandaşından esirgeyemez.
Ama ve lakin türbanlı öğrenci okuldan mezun olduğunda, eğer kamuda doktorluğu, öğretmenliği veya hákimliği seçerse o zaman iş değişir. Çünkü devlet memuru, siyasi simgeyle tercihini belli edemez... Türban veya parti rozeti fark etmez, devletin tarafsızlığı zedelenemez.
İşbu nedenle Recep Tayyip Erdoğan’ın türban yüzünden haksız yere üniversite kapısında bekleyen öğrencilere sadece öğrenim hayatlarıyla sınırlı vizyon/imkán sunmasını yetersiz ve eksik buldum.
Başbakan’dan beklediğim cümle, hizmet alan-veren farkının altını çizmesiydi.
Çünkü ancak bu sayede;
Türbanlı genç kız, örneğin devlet hastanesinde çalışamayacağı gerçeğinin farkında olarak yola devam eder, bir kez daha hayal kırıklığına uğramaz.
Toplumun türbansız (hatta karşı çıkan) kesimi, devletin siyasi simgelerle kendisini dışlayacağı korkusundan kurtulur.
Cemevinde özel ibadet
REHA Çamuroğlu’nun öncülük ettiği Alevi iftarından sonra neler olacak?
Gözüken o ki, AKP Alevilere ciddi miktarda kaynak aktarmaya niyetli.
O yüzden bütçeden pay alacak resmi bir örgütlenme zorunlu gibi.
Zaten Çamuroğlu’nun Başbakan’a raporunda bu öneri yer alıyor.
Cemevlerine gelince... Çamuroğlu, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun formülünü uygun buluyor: Yani Müslümanların ibadet yeri camidir, Alevilerin özel ibadethanesi cemevidir.
Yasal açıdan tekke ve zaviyeleri kapatan düzenlemenin değişmesi gerekiyor.
O zaman Mevlevihanelerin, duahanelerin de açılmasına engel kalmıyor.
Merkez, kamu bankası mı
MERKEZ Bankası’nın İstanbul’a taşınması tartışmasına iki itirazla katılıyorum:
1) İstanbul kenti Misak-ı Milli sınırları dışında mı kalıyor ki "Merkez taşınırsa vatan elden gider" korkusu yayılıyor.
2) Yıllarca Merkez Bankası’nın bağımsızlığı için mücadele edenler, şimdi aynı bankayı başkente dolayısıyla kamuya mal ederek çelişkiye düşmüyor mu?
Üstelik okuduğum, bildiğim kadarıyla bu işin dünyada öyle genel kuralı yok.
Örneğin, ABD’de FED’in merkezi Washington’da... Buna karşılık Alman Bundesbank, başkent Bonn iken Frankfurt’u terk etmedi. Başkent Berlin’e taşınırken de yerinden oynamadı.
Kişisel kanaatim, Alman modelinin daha piyasa dostu olduğudur. Ama hükümet taşınma bahanesiyle Merkez’in itibarıyla oynarsa, o zaman görüşüm değişir, peşinen söyleyeyim.