Paylaş
DİKKAT ettiniz mi bilmem, organik yapılar ne kadar ilkelse o ölçüde itibar ve şatafat düşkünü oluyor... (Hayır, bugünkü konumuz sandığınız gibi kırmızı ışıkta duran Cumhurbaşkanı ve kural tanımaz muhalifleri değil...)
Her sınıftan magandanın soyutlama yeteneği, ancak futbol takımının formasındaki iki çubuğun rengini hatırda tutacak kadar sığdır... Ama maşallah cesareti coğrafi açıdan yakınında bulunma talihsizliğine uğrayan dişi varlıkların (eşten başlayarak -sözümüz meclisten dışarı- eşeğe kadar uzanan yelpazede) namusu bahanesiyle cinayet işleyecek kadar engindir...
Devletin ilkeli ise ‘‘farklı olanı yok etme’’ veya sadece ‘‘itibarı kurtarma’’ adına kendi vatandaşının canına kıymakla ünlüdür...
Tıpkı Rusya'nın Barents Denizi'nde ‘‘ölçüsüz gurur’’ uğruna ölüme terk ettiği 118 denizcinin örneğinde görüldüğü gibi...
* * *
‘‘Ölçüsüz gurur’’ bize ait bir ifade değil.
Rusya'daki Asker Anneleri Komitesi, Devlet Başkanı Vladimir Putin'i denizci evlatlarının belki de yaşamını kurtaracak dış yardımı günlerce kabul etmediği için ‘‘ölçüsüz gurur’’ göstermekle suçluyor...
Asker anası ve Komite Başkanı Valentina Melnikova, siyasilerin ve askerlerin karaya oturan denizaltı krizinde tıpkı Çeçenistan Savaşı'nda olduğu gibi karar verirken insan yaşamını dikkate almadığı kanaatini taşıyor...
* * *
Peki bizim gurur ölçümüz nedir...
17 Ağustos depreminin birinci yıldönümünde sokakta, aç ve açıkta yatan vatandaş bırakmamak gurur duymak için yeterli sayılır mı...
Ya itibar konusu...
Son Türk devleti gözünüzde yeterince muteber mi?
Mesela daha depremin şokunu atlatmadan yabancı kan yardımının geri çevrilmesi, ABD hastane gemisine ‘‘Size yollanacak hastamız yok’’ diye rest çekilmesi, herkese parmak ısırtmadı mı... Dosta-düşmana gücümüzü kanıtlamadı mı... Sayın valinin devletin itibarına dil uzatan depremzede genç kızı dövmesi bir başka kararlılık gösterisi sayılmaz mı...
* * *
Başımızdan bu kadar felaket geçti... Devlet itibarının hálá icraat yerine kararname veya dayakla kurtulacağını savunan zihniyet ne yazık ki hem bizde ve hem de yakın komşularımızda iktidarda... O yüzden alemin dangalıklığını görmek yetmez, arada sırada aynaya bakmak da lazım.
Sizlerden kısa bir süre için izin istiyorum.
Dönüşte görüşürüz.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Deprem için sürekli devleti suçlamak kendi suçluluk duygumuzu baştan savmaktan başka bir şey değil! Devlet bizden başka kim ola ki? Sonuçta en çok başarısızlıkla suçlanan bürokratik ve politik kadrolar bizden insanlar değil mi? Onları Fiji'den ya da Bolivya'dan ithal etmedik ki? Suçluluk duygusundan arınmakla kimler kendilerini ne kadar rahatlatıyor bilmiyorum... Suçlu biziz ve bizden başka suçlu yok. Ne devlet, ne bürokrasi, ne de politikacılar... Suçlu: Ben, sen o, biz, siz ve onlar...’’ (G.Y)
‘‘Ülkemizdeki siyasetçiler hálá 1950'ler ve 1960'larda yaşıyorlar. Halbuki halkımız siyasetçilerimizden çok daha hızlı bir gelişme göstermiş ve 2000 yılını yaşamaktadır. Bunun en güçlü belirtisi de genel ve yerel seçimlerde seçmen oylarında görülen yön değişiklikleridir. Ülkemizin talihsizliği siyasal liderlerimizin ancak ölüm yoluyla siyasetten ayrılmalarıdır.’’ (O.K.)
‘‘İngiltere'de kimin dost kimin düşman olduğuna genelkurmay başkanı değil halk karar verir. Oyları ile istediği fikri iktidar, istemediğini muhalefet yapar. Orada herkes mahkeme şuçlu bulana kadar, suçsuzdur. İşler yandaşlara ve karındaşlara değil ehil olanlara verilir. Burada yandaşlara yer açmak için kararname çıkarılır.’’ (G.A.)
Paylaş