Paylaş
BU köşede teknik hesaplara iki nedenle pek girmiyoruz: 1) Cehaletimizin iyice ortaya çıkmasından çekiniyoruz. 2) Dar alana sıkışan karmaşık varsayım ve hesapların yanlış anlaşılması ihtimalinden korkuyoruz...
Ne var ki Devlet Bakanı Kemal Derviş'in önceki gün nisan ayı sonu için ortaya attığı bir milyon 100 bin liralık kur hedefi hem işe yaradı (kur gevşedi), hem de geniş yelpazede tartışma yarattı...
Kemal Derviş'i övenler/sövenler kurun artık bir milyon 100 bin liralık tabandan aşağı çekilmesinin çok zor olduğu konusunda birleşti.
Kemal Derviş'in teknisyen hesabı mart ve nisan aylarındaki toplam yüzde 25'lik enflasyon beklentisine dayanıyor...
Öte yandan Ekonomi Bakanı sıfatıyla yüksek kurun ülkeyi yabancılar için daha cazip kılacağını ve kaynak girişinin hızlanacağını umuyor.
* * *
Ancak kur hesabını sadece enflasyon ve yabancı sermaye beklentisiyle yapmak bu kez gerçekçi olmaz... Çünkü 1994 krizinden farklı olarak 2001 programı çok yüklü maliyeti olan bankalar operasyonu ile başlayacak...
Sadece fikir vermesi nedeniyle rakamları alt alta dökersek;
2000 sonu iç borç rakamı.............. .........35 katrilyon TL
Kamu ve fon bankaları operasyonu..........40 katrilyon TL
TOPLAM MALİYET..............................75 katrilyon TL
Yıllık yüzde 70 faizle büyüyen rakam 120 katrilyon TL
Görüldüğü gibi yüzde 70 gibi iyimser faiz hesabıyla bile ekonomide oluşan yük neredeyse milli gelirin yarısı ile üçte ikisi arasında bir hacme ulaşıyor... Diyelim ki yıl sonu yükü 120 katrilyon olsun... Bu yükün döviz karşılığının hesaplanmasında kurun önemi büyük...
Mesela kur bir milyon lirada tutulursa karşılığı 120 milyar dolar...
Ama kur bir milyon 200 bin liraya çıkarsa aynı rakam 100 milyar dolara iniyor... Bir milyon 500 bin liralık kurla yükün dolar karşılığı 80 milyar dolara düşüyor... Aynı şekilde 2002 yılında ödenecek faiz miktarı da ana para rakamı küçüldükçe düşüyor.
Böylece para politikasında ilk açmaza geliyoruz: Borç yönetiminin mümkün hale gelmesi için kurun biraz yüksek olması gerekiyor... Ama diğer yandan yüksek kur faiz düzeyini de yukarı çekiyor...
* * *
Yukarıdaki hesaba farklı açıdan yaklaşmak mümkün. Bankaların iç borç káğıtlarındaki payı asgari yüzde 60 düzeyinde hesaplanıyor...
Para otoritesi bankaların elindeki káğıtların bir bölümünü daha uzun vadeli ama dövize endeksli káğıtlarla değiştirebileceği mesajını veriyor...
Ama bu noktada kritik soru devreye giriyor: Hangi kurdan?
Bankalar Hazine'nin kabul edebileceği en düşük kurun uygulanmasını dolayısıyla değişimden kárlı çıkmayı umuyor... Hazine kuru yukarı çekerek döviz cinsinden borcunu azaltmaya çalışıyor...
Yani pazarlık yine kurda düğümleniyor...
Ne var ki Hazine'nin istediği olur ve değişim kuru yüksek tutulursa bu kez bankaların talebi azalabilir... Çünkü bu operasyon gönüllü ticarete dayanıyor... Bankaların alacaklarını dövize çevirme hevesi kırılırsa kur üzerindeki açık pozisyon baskısı artabilir... Bu da ikinci açmazdır.
* * *
Sonuç olarak kolay kurtuluş yolu gözükmüyor.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Benimki karşı görüş değil. Sadece farklı bir görüş. Henüz çok olgunlaşmadığı için şimdilik sınırlı kişilerle paylaşmak istiyorum. KİMSE FARKINDA DEĞİL AMA İYİYE GİDİYORUZ. Stanley Fischer durağanlaşmış ekonomilerde para enjekte etmenin gerekliliği savunuyor. Eğer enjeksiyonu Kasım 2000'de yapmış olsaydık paniğe kapılmamız gerekirdi. Çünkü ekonomi canlıydı ve böyle bir dopingle muhtemelen Türkiye UÇUŞA GEÇERDİ. Şu anda böyle bir durumumuz yok. Yani develüasyon kadar enflasyon olacak diye bir kural yok.’’ (A.C.)
‘‘Bilkent Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Hiçbir üniversitede geçerli olmayan fiyatlar bizim okulumuzda geçerlidir. Annelerimiz ve babalarımızın bizim iyi eğitim görmemiz için her sene ödediği binlerce dolar bizim okul içerisinde de çok affedersiniz ama yolunacak tavuk gibi muamele görmemize sebep mi? Bu konuyu defalarca okul gazetesi de dahil olmak üzere birçok şekillerde dile getirdik ancak hiçbir cevap alamadık.’’ (Barış Eğinli)
Paylaş