Derin değil kayıtsız devlet

MODA algılamaya ters düşmek, akıntıya kürek çekmeye benzer. Susurluk sürecinde herkes ‘derin devlet’ fantezisine göre pozisyon tuttu. Bendenizin ‘Ne derini, bu devlet kayıtdışı, kayıtsız’ itirazına kulak asan pek çıkmadı.

Oysa o tarihte de bugün de kurduğum denklem değişmedi.

Bir yanda mafya, diğer yanda devlet. Bakmaya bilen için hangisinin güçten düştüğü, kimin palazlandığı belli:

1) Vergisini toplayamayan, bütçesini denk tutamayan devlet, polisine, istihbaratçısına, hákimine, savcısına bakamaz... Mafyanın kucağına iter.

2) Mafya da zaten varolabilmek için kamu görevlisinin himayesine muhtaçtır.

3) Kayıtdışı devlet mafyanın hizmetine girer, kayıt tutamaz hale gelir.

KİM KİMİN PATRONU?

Susurluk sürecini Ermeni terörü, Güneydoğu savaşı ekseninde aklama çabasında olanlar yine sahne aldılar. Alaattin Çakıcı’yı devlete hizmeti nedeniyle koruduklarını anlatma gayretindeler.

Dinleyip inanan devleti patron, Çakıcı’yı memur sanır...

Hakikaten öyle mi?

Çünkü kimin gerçek patron olduğu ancak hesap kesildiğinde anlaşılır.

Çakıcı ile MİT arasındaki irtibat 17 yıllık.

Bu süreçte Alaattin Çakıcı, MİT’e ne gibi katkıda bulundu? 1994 yılında birkaç ay Hollanda’da Dursun Karataş’ın peşinde dolaşıp sözde istihbarat toplamak dışında ne iş yaptı, hiç!

Peki karşılığında devletten ne aldı?

Kırmızı pasaportlar, kaçışına yardım, Yargıtay ricacıları...

O halde patron kim, devlet mi, yoksa Çakıcı mı?

Ne yazık ki Çakıcı gibi gözüküyor.

Üstelik bu kez Susurluk’taki gibi öyle sözde derin sebepler de yok.

Düpedüz ve tamamen duygusal bir ilişki aradaki.

Yolsuz kalan devlet derinleşemez, kiralanır.

Mafya ortağı devletin elindeki silah hepimize tehdittir!

Üniversite asıl 20 yıl sonra hayal

SON 20 yılda gelişmekte olan ülkelerde iki önemli trend göze çarpıyor:

1) Kadın başına çocuk sayısı düşüyor, nüfus artış hızı geriliyor. 2) Okuma yazma oranında iki kata yakın artış yaşanıyor.

Bu sayede dünya nüfusu 2050 yılında tepe noktasına ulaşıyor. Türkiye’de nüfus artışı çok daha erken, muhtemelen 2020’li yıllarda ve 92 milyon düzeyinde hız kesiyor. O yüzden Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in tespitini çok ciddiye almak lazım: ‘Demografik hesaplara göre 2023 yılında Türkiye’de ilk ve ortaöğretimdeki öğrenci sayımızda 3 milyon azalma olacaktır. Ancak bu arada yükseköğretime devam etmek isteyen öğrenci sayısında bir artma olacaktır.’

Bu ne anlama geliyor biliyorsunuz değil mi? Üniversite kapısı asıl 20 yıl sonra mahşer yerine dönecek.


Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyoloji Bölümü araştırmasına göre, Van’da 15 aşiret ve 75 kabile var.
Yazarın Tüm Yazıları