Paylaş
TÜRKİYE'de giderek artan ‘‘yabancı düşmanlığını’’ tam bağımsızlık ruhunun şahlanışı diye algılamak mümkün. Mümkün de, ilk gençlik yıllarını ‘‘bir lisan, bir insan’’ veya ‘‘bak şu Almanlara nasıl makine yapmışlar abi’’ propagandasıyla geçiren, üstelik sürekli ‘‘teyzene Almanca bir şeyler söylesene yavrucuğum’’ işkencesi altında yaşayan kulunuzun inanması güç.
Güç, çünkü bizim bildiğimiz, necip milletimiz yabancı iltifatına bayılır. Magazin basınında en makbul asparagas haberler, ‘‘Dortmund'lu Helga, Türk erkeğine bayıldı’’ başlığıyla magandaları gıdıklar.
Entel büyüklere masallar, ‘‘ABD yeni ekonomik programın arkasında, zaten dünya bize hayran’’ nakaratıyla başlar.
* * *
Küreselleşme meraklısı ve ‘‘Lexus-Zeytin Ağacı’’ ikileminin mimarı ABD'li meslektaşımız Thomas Friedman ekonomik mesihimiz Kemal Derviş'i medyatik ilgi açısından Madonna ile kıyasladıktan sonra fazla uzağa gitmedi, Atina'yı mesken tuttu. Friedman'ın Atina mahreçli makalesinde (International Herald Tribune, 13 Haziran 2001) Yunanistan'la ilgili en çarpıcı gözlemi, ‘‘Avrupa Birliği üyeliği Yunanlı politikacılar arasındaki farkı Coca Cola ile Pepsi kadar azalttı’’ ifadesiyle aktardı.
Makalede Atina'nın Avrupa sayesinde/zoruyla tuttuğu yeni rotayı Odiesseus destanından yaptığı alıntıyla renklendiren Yunanlı politika analisti Theodore Couloumbis'in sözlerine de yer verildi:
‘‘Odisse şarkılarıyla gemicileri baştan çıkaran sirenleri dinlemek istediğinde tayfalarının kulaklarını mumla tıkadı, kendisini gemi direğine bağladı. Böylece sirenleri dinledi ama onlara kapılmadı. İşte Yunanistan'ın Odisse gibi bağlandığı gemi direği Avrupa Birliği'dir. Sirenler gibi şarkı söyleyen milliyetçileri ve sosyalistleri dinliyoruz, ama rotamızdan sapamıyoruz. İşin güzeli, gençlerimizin kulaklarını Odisse'nin tayfaları gibi tıkamamıza dahi gerek yok.’’
* * *
Türkiye, IMF'nin dayattığı reformları hazmetmeye çalışıyor.
Yunanistan, Avrupa Birliği'nin ‘‘deli gömleğini’’ (Friedman'ın benzetmesi) gönüllü giyiyor.
Peki fark nerede?
Galiba Yunanistan nereye gittiğini biliyor. Türkiye ise ağaçla uğraşmaktan ormanı göremez hale geliyor, ayrıntı denizinde boğuluyor.
Emlak Bankası'nın kapatılması, tütün ekim alanlarına sınırlama, buğday çiftçisine düşük fiyat, memura-emekliye komik zam...
Hangisi halka kolay anlatılır ki?
Tek tek ele alındığında her biri siyasi intihar mektubu gibi...
Ama hepsinin, büyük resmin, Türkiye'yi bekleyen refah tablosunun bir parçası olduğu anlatılırsa, halk ikna edilirse, o zaman durum değişir.
Yunanistan, Avrupa standardına uymak için ulusal yemeği kokoreçinden bile neden taviz verdi dersiniz?.. Sadece milyarlarca dolarlık fonlar için mi?
Hiç sanmıyoruz... Yunanistan, direğine bağlandığı geminin Avrupa ile bütünleşme rotasından emin olduğu için komplekssiz, krampsız yaşıyor...
Peki ya Türkiye?
Bütün bu zorluklara neden göğüs geriyor?
Sakın ‘‘vatan sağolsun’’ demeyin...
Çünkü vatan sağ olurken halkın ölümü yetti artık!
IMF parası karşılığında reform dayatması da bıktırdı...
Dahası uygulamacıları kiralık silah konumuna indirdi.
O yüzden aklımızı başımıza toplamanın zamanı geldi. Halk ne bankalarla Hazine arasındaki takastan anlar, ne de kamu bankaları ile Merkez Bankası arasında repo işlemlerine sınır konulmasından...
Ekonomik programın başarısı için halkın iknası gerekliyse, yolu büyük resmin anlatılmasıdır. Hangi vadede, nasıl kalkınacağımızı, yeterli iş ve aş bulacağımızı bilmek en doğal hakkımızdır.
Kuruluş sloganı ‘‘muasır medeniyet seviyesine ulaşmak’’ (çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak) olan bu cumhuriyeti politika hatalarıyla veya IMF marifetiyle yabancı düşmanı kılmaya kimsenin hakkı yoktur.
SON NOT: Dün bu köşede BOTAŞ Genel Müdürü'ne Mavi Akım soruşturması nedeniyle konulan yurtdışı yasağını tartıştık. Yargı ve yürütme arasındaki çelişkiye dikkati çektik, ‘‘Ya yürütme görevliyi veya yargı kararını değiştirmeli, ama en kötüsü inattır’’ demeye çalıştık.
BOTAŞ Genel Müdürü önceki gün şahsı ve kurumu adına iki ayrı itirazla yurtdışı yasağını kaldırmayı denedi, ama mahkeme kararında direndi. Tekrar soruyoruz, iyi mi oldu?
Paylaş