ANKARAOn yıl kadar önce Susurluk’la ilgili inatla yazıp çizerken... Sivil ve askeri kanatla ilgili iki kitaba teoriye kaçan üçüncüsünü eklemeye çalışırken, birileri hep uyardı.
"Bu işin yarını da var..." diye.
Heyhat, haklı çıktılar!
Çeteyle kavga cezasız kalmadı.
On yıl sonra intikamı alındı.
Ne oldu biliyor musunuz?
İsmini dahi duymadığım bir çete şüphelisi beni ve onlarca kişiyi alt alta saydı. İşadamlarını, siyasileri, askerleri, gazetecileri çeteci ilan etti.
MİT Müsteşarlığı bu deli saçmasını ciddiye aldı. Son olarak Ergenekon Savcılığı 236 numaralı kanıt klasörüne koydu, kayıtlara geçti. Böylece "çeteciliğim" tescillendi.
Emin olduğum iki konu var:
1- Çeteci değilim.
2- Veli Küçük’ün emrine girmedim.
Ama sanmayın ki bu bir şikáyet yazısı. Benim bildiğim gazeteci okura ağlamaz. Hakkını hukukunu kalemiyle savunamazsa, mahkemeye gider.
Ben de muhtemelen öyle yapacağım.
* * *
Dolayısıyla sizlerle paylaşmak istediğim... Garip bir ihbar, soruşturma, iddia sürecinden ibarettir.
Tuncay Güney isimli şüphelinin el yazısıyla hazırladığı bir kroki söz konusu. 2001 tarihli Ergenekon örgütü şemasının medya bölümünde bendenizin de ismi var.
Var ama Hürriyet başlıklı sütunda değil... Meğer ben aslında Sabah’ta çalışıyormuşum!
Çok kıymetli bir başka Hürriyet yazarıyla birlikte.
Yani biz yıllarca Hürriyet’te çalıştığımızı zannederken... Aslında Ergenekon medya başkanı diye gösterilen rakip medya patronuna mesai veriyormuşuz. (Bari zamanında söyleselerdi de para alsaydık, bugünlerde işleri bozuk, istesek de zor.)
Aynı arşivde MİT’e çalıştığım yolundaki Ergenekon fişlemesi de var.
Artık bu çelişkiyi nasıl izah edeceklerini herhalde Ergenekon’cular bilir. Şaka bir yana, sözde belgede yer alan diğer gazeteci isimlerini açıklamaya niyetim yok.
Ama şu kadarını söyleyeyim, iki tanesinin ismi bile yanlış yazılmış.
* * *
Yeni öğrendiğim kadarıyla bu belge İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca o tarihte çöpe atıldı.
Ama aynı belge ertesi yıl, yani 2002 yazında postayla MİT’e ulaştığında ciddiye alındı. O gün, bu gündür tam dört kez Başbakanlığa, Genelkurmay’a yollandı. İstanbul bombacıları mı lazım, al sana Ergenekon...
Şemdinli’de işler mi karıştı, acaba Ergenekon olamaz mı? Danıştay dediğin zaten tamamen Ergenekon!
Yoksa değil mi, çünkü MİT mantığını bir yana bırakalım, maddi hataları daha ilk okumada anlaşılan bu belgeyi yayıyor... Ama topu her an taca atmaya da hazırlanıyor gibiydi.
Savcılığa yolladığı 9 Mayıs 2008 tarihli yazıdan aktaralım:
"...bilgilerin bazen verildiği makam tarafından ham duyum-iddia olduğu belirtilmeyerek ’MİT’teki mevcut bilgiler’ olarak kabul ve takdim edilmesi de doğal olarak bilgilerin yanlış yorumlanmasına neden olmaktadır."
Türkçe’ye tercüme edersek... Savcı bu izi sürerken bizleri gözaltına alıp tutuklasaydı, "Söylemiştik..." denilecekti. Aksi halde, postadan çıkıp dört kez postalanan belge için "Zaten ham duyum-iddiaydı" bahanesine sığınılacaktı. Yakışır!
* * *
53 yaşındayım, bugüne kadar devletten himmet ummadım. Aksine her zaman kendimi ve başkalarını devlete karşı korumaya çalıştım. Çoğu kez de beceremedim.
O yüzden ne MİT’ten, ne de Savcılık’tan ismimi belgeden ayıklamasını beklemem.
Ama sormak isterim... Mademki böyle bir çete belgesi önlerine geldi.
Alaattin Çakıcı’ya kırmızı pasaport veren, Yargıtay’da işlerini takip eden MİT mensuplarının isimleri nerede? Çete davasından hükümlü savcı ve hákimlerin isimleri neden eklenmedi?