Çeteci hayır için çalışmaz

ANKARASUSURLUK dosyasının şeytanı Abdullah Çatlı olarak seçildi.

Abdullah Çatlı’nın yurtdışında devlet adına kurşun atıp kurşun yediği varsayıldı, eroin kaçakçılığına bulaştığı mahkeme hükmüyle kesinleşti. Hapisten kaçabildi, Türkiye’de devletin zirvesiyle çalıştı. Yine kurşun attı, bu sefer yemedi.

Hikáye uzun, ama beni ilgilendiren filmin son karesi.

Abdullah Çatlı, Susurluk’ta trafik kazasında öldüğünde ailesine bıraktığı miras 2 milyon Alman Markı’ndan ibaretti. (Kaynak: Kutlu Savaş’ın Susurluk Raporu, gizli sayfalar 81.)

Sadece Ömer Lütfü Topal’dan sızdırılan milyonlarca dolar, çetenin sözde lideri Çatlı’dan çıkmadığına göre, kimler tarafından, nasıl ve hangi hiyerarşi gereği paylaşıldı?

Bana göre, bu sorunun yanıtı ciddiye alınmadığı için Susurluk çözülemedi...

Bugünlere yani Ergenekon ilişkilerine gelindi.

* * *

Sanıyor musunuz ki, Kutlu Savaş, raporunun 95. sayfasına şu notu tesadüfen düştü:

"...Sedat Peker, Veli Küçük’ü pek çok kere arıyor. Telefon ayrıntı faturalarının toplamının ise bu kişilerin legal gelirlerini aştığı görülecektir."

Yani daha on yıl önce Veli Küçük’ün gelir-gider farkı telefon faturasından bile belli.

Albay rütbesindeki Veli Küçük’ün ismi devletin tek resmi Susurluk belgesinde geçiyor.

Ama kimse umursamıyor, Küçük tuğgeneral rütbesine terfi ediyor, bölge komutanı oluyor.

Gelelim bugüne... Veli Küçük malumunuz Ergenekon çetesini yönetmekle suçlanıyor.

Çeteci neden suç işler, kazanç sağlamak için öyle değil mi?

Demek ki 10 yıl önce maaşı yüklü bir telefon faturası ödemeye yetmeyen Küçük’ün şahsi serveti ve mal varlığında ciddi bir artış olmalı... Tabii ki Küçük Kızılay gibi hayrına çalışmıyorsa!

Şaka bir yana, Savcılık Danıştay saldırısında hükümlünün babasının hesabına yatan paraları haklı olarak sorguluyor. Veya avukat bir şüphelinin bilgisayarında ele geçirilen banka hesap numaralarıyla ilgili araştırmayı derinleştiriyor...

Ama gördüğüm kadarıyla Veli Küçük’ün çete işinden ne kazandığı belli değil.

Veya eğer belliyse bile, bu bilgi henüz kamuoyu ile paylaşılmıyor.

İşin bu kısmına neden taktığımı merak edenlere hatırlatırım ki...

Eğer Ergenekon çıkar amaçlı bir çete değilse...

O zaman cuntadan söz ediyoruz demektir! Adını koyalım.


Dolaptaki iskelet

BAŞLIKTAKİ ifade İngilizcede "saklanan suç" anlamına gelir. Ergenekon iddianamesinin eklerinde Susurluk Raporu’nun (1998) gizli tutulan sayfaları da açıklandı.

Böylece sözlük anlamıyla dolaptaki iskeletler ortaya çıktı.

Olağanüstü Hal Bölgesi’nde faili meçhule kurban giden 8 medya mensubunun ismi raporda yer aldı, bir anlamda özeleştiri yapıldı. İşte faili meçhul kurbanı isimler: Hafız Akdemir, Yahya Orhan, Mecit Akgün, Burhan Karadeniz, Halit Güngen, İzzet Keser, Cengiz Altun, Çetin Ababay.

Ama ne yazık ki Türk kamuoyu bu resmi özürden hiç haberdar olamadı.

Ta ki bugüne kadar. Keşke Ergenekon’u soruşturanlar fantezi peşinde koşmak yerine bu tür somut suçlamaların üstüne gidebilse, dolaplara temiz hava girebilse...
Yazarın Tüm Yazıları