Çankaya kararı sadece Erdoğan’a ait değil

ANKARA
DAHA doğrusu sadece Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla ilgili değil."Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı ile ilgili kararı yakın tarihe kadar, ’başbakan olarak devam edersem mi, yoksa Cumhurbaşkanlığı’na aday olursam mı daha iyi hizmet veririm?’ sorusuna bağlıydı" diyen Başkanlık kurmayı ekliyor, "Ancak artık başka faktörleri de değerlendirmek zorunda".

Başbakan’ın Çankaya kararını etkilemesi muhtemel faktörleri sıralarsak;

Baykal baskısı: Başbakan Cumhurbaşkanlığı’na aday olmazsa muhalefetin "korktu, kaçtı" propagandasına hedef olacağını hesaplıyor. Haksız da sayılmaz, Baykal zaferini ilan etti bile!

Emine Hanım: Tartışmalar Cumhurbaşkanı’nda aranan vasıflardan çok Emine Erdoğan’ın türbanında odaklandı. Başbakan kararını verirken kaçınılmaz olarak bu açıyı da göz önünde tutacak.

Hayat tarzı: Başbakan hayat tarzı farklı (örneğin eşinin başı açık) bir AKP’liyi Çankaya’ya yollasa, kendisini inkár etmiş olmayacak mı? Alın size hazmı zor bir karar daha.

Kim durduracak?: Başbakan "gerginlik çıkmasın" diye adaylıktan vazgeçse bile kimi çevrelerin daha çok korktuğu isimleri, örneğin Meclis Başkanı Bülent Arınç’ı kim durduracak?

Bu akıl yürütmeyi okuduysanız herhalde hemfikiriz: En azından şu an itibarıyla Erdoğan için mecburi istikamet Çankaya gibi gözüküyor.

Kararı etkileyen faktörler değişse de açıklanan takvimi aynen korundu, çünkü Erdoğan:

Eğer çıkmaktan vazgeçerse yerine seçilecek kişi için,

Çıkarsa Başbakanlık için erken yarış başlasın istemiyor.

Dolayısıyla nihai karar için yine 16 Nisan’ı beklemek gerekiyor.

20’de 1 vergiyle efelenmek zor

CEHALET deyince kızıyorlar, ama eksik ve yanlış bilgiyle yorumda ısrarlılar.

Dün Sabah Gazetesi’nde kıdemli/kaliteli bir yazar, Petrol Ofisi’nin vergisini ele aldı.

Özetle dedi ki, "Petrol Ofisi zarar gösterdi, vergi ödemedi, özelleştirme borcunu kapattı".

Yazar, hortumlamadan ilham alarak, "POAŞ’lama" diye bir ifade kullandı. Oysa işin gerçeği ne, bir de benden dinleyin. 2001 yılındaki kriz, neredeyse tüm bankaları ve büyük şirketleri zarara boğdu. Bankalar, şirketler işler normale dönünce geçmiş zararları vergiden düştü. Bu işlem hem vergi hukuku açısından hak, hem de yaygın uygulama...

Ama daha ilginci ne biliyor musunuz?

Sabah Gazetesi ile irtibatlı iki şirket var.

Biri Dinç Bilgin’e, diğeri Turgay Ciner’e ait.

Dinç Bilgin’in şirketi 2000 yılından bu yana vergi ödemiyor.

Turgay Ciner’in Merkez Gazete Dergi Yayıncılık AŞ’sine gelince...

Tiraj ve reklamla Hürriyet’in üçte ikisi kadar ciro sağlıyor.

Ama nedense ödenen vergiler arasında 20 kat fark var.

Hürriyet geçen üç yılda 81 milyon YTL Kurumlar Vergisi ödedi. Sabah’ın yayıncısı aynı üç yılda sadece 4.3 milyon YTL Kurumlar Vergisi ödemesi yaptı. Bu fark nereden ve nasıl kaynaklanıyor, sorması 20’de bir vergiyle efelenen yazara düşer.

Çünkü bizim anlatmak istediğimiz mesele başka. Kendi şirketinin yaptığını başkasında suç saymak...

İşte medya yasasıyla infaza yeltenmek dediğimiz bu anlayış.

Bir şirket hakkındaki Maliye raporunu yazmak haberciliktir.

Ama daha rapor ortada yokken, aklına gelen iftirayı tefrika etmek...

Sizce nedir?
Yazarın Tüm Yazıları