Cana da cama da değdi, sayın vali

DİYARBAKIR Valisi Efkan Ala’nın kontrolden çıkan terör, yağma ve talan olaylarına bakışını özetleyen "cana değil cama gelsin; camlar, çerçeveler yerine konulur, ama can yerine konulabilir mi?" sözlerine itirazımı yazmak için ortalığın biraz yatışmasını bekledim.

Haberin Devamı

İlk bakışta çok insani, bilgece ve olayları yatıştırıcı gibi gözüken bu ifadedeki yanlış nerede biliyor musunuz? Otorite kalkanının koruma alanının canla başladığının varsayılması!

Aklıma hemen ABD’den biri akademik, diğeri sokaktan iki örnek geldi.

İKİ OTOMOBİLİN KADERİ

Stanford Üniversitesi’nden Philip Zimbardo ve öğrencileri, on yaşında iki Oldsmobile marka otomobili iki ayrı kentte biri yoksul, diğeri zengin iki semte park etti. Plakaları sökülen, kapıları bilerek kilitlenmeyen araçlar çevrenin insafına bırakıldı. Yoksul ve suç yuvası New York Bronx’taki otomobilin yağma ve tahribi hemen başladı ve üç günde tamamlandı. Oysa California’nın zengin mahallesinde bir hafta süreyle otomobile dokunan çıkmadı. Ta ki Zimbardo ve öğrencileri, bir balyozu kapıp otomobile ilk hasarı verene kadar. Sonrası Bronx’la aynı hikáye.

Demek ki kırılan ilk camın etkisi ve yarattığı sonuçlar azımsanacak kadar masum değil.

Üstelik elimizde tam tersini, yani o camı korumamızı söyleyen başka bir örnek daha var.

SUÇ, KIRIK

CAMA BENZER


New York Belediye Başkanı Rudolph Giuliani işbaşına geldiğinde kentin güvenlik sorunu büyüktü. Giuliani zorunlu demir yumruğun tarifini "kırık cam teorisi" ile yaptı:

"Metruk bir binanın camlarından birisi bile kırık olsa hemen tamir edilmezse, gelen geçen taş atar diğerlerini de kırar."

Bu teori sokağa küçük suçlarla mücadeleyle yansıdı. Kent polisi metroya biletsiz binenleri, apartman kapılarını tuvalet niyetine kullananları, boş içki şişelerini yola fırlatanları yakaladı.

Küçük, büyük hiçbir suç cezasız kalmadı, New York yeniden yaşanır hale geldi.

Yani cama gelen bela zamanla ama mutlaka canı da hedef alır. Zaten yanlış hatırlamıyorsak, Diyarbakır ve bölgede 14 kişi öldü öyle değil mi?

YAZININ ÖZETİ

Zimbardo (sol üstte) teorisini New York’ta Giuliani (solda) uyguladı başardı, Diyarbakır’da Efkan Ala (sağda) tam tersini denedi, sizce haklı mı?

Yöneticinin 3 adı var

SON Güneydoğu olaylarında önemli bir viraj alındı. İş álemi ilk kez PKK’ya direnecek gücü-cesareti buldu. Olayların sıcaklığı geçmeden bölgeye giden TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, oda başkan yöneticilerini topladı. Bölge işadamları tek ağız oldu, "Bize önce iyi yönetici lazım" dedi.

Saatler süren Odalar Birliği toplantısında taban, üç yöneticinin ismini övgüyle andı.

Diyarbakırlı kalktı dedi ki, "Bize rahmetli Gaffar Okkan’dan bir tane daha lazım. Belki bizden (Kürt) değildi ama önümüze düştü, Diyarbakır’ı gece yarısı da pırıl pırıl aydınlık hale getirdi".

Hakkárili söz aldı, umudunu paylaştı: "Hákkari, belki de ilk kez vali gibi vali gördü. Ayhan Nasuhbeyoğlu geldiği günden bu yana makamının hakkını veriyor."

Şanlıurfalının da öveceği bir isim vardı: "Emniyet Müdürümüz Kutlay Çelik sağolsun sokakta çocuk bırakmadı. Suç oranı düştü, hatta inanır mısınız otomobilleri bile çizen kalmadı."

Bölgede aranan yöneticinin eşkáli böyle. Aktarırsak belki diğerleri örnek alır diye düşündük.

Haberin Devamı


Cana da cama da değdi, sayın vali
AKP’nin tabanı, ihracata çalışan Anadolulu sanayici. Odalar Birliği altı ayda bir 9 bin 200 meclis üyesine 12 soru yöneltiyor, ortalama 5 bin 200 kişiden yanıt geliyor. Özellikle geleceğe ilişkin beklentiye verilen yanıtlar (tabloda üçüncü sütun) hükümete güven ve destek oranı olarak yorumlanıyor. Bu oran 2004 başında çok yüksekti, Anadolu kaplanı ihracattan para kazanacağına, istihdamın artacağına inanıyordu. Ama ardından üç dönem üst üste karamsarlığa kapıldı, geleceğe, hükümete inancı azaldı. 3 Ekim AB umuduyla birlikte yeniden toparlandı. Ama son aylardaki ihracat rakamları, işsizliğin yükselmesi, temmuz anketinde hükümete desteğin azalacağının işareti gibi. Hükümetin de erken seçim lafını duymak istememesi bu yüzden olmasın?

Yazarın Tüm Yazıları