İNGİLTERE’de Tony Blair’in (İşçi Partisi’nin) zorlanarak da olsa üçüncü kez seçimi kazanması -muhtemelen çoğu gibi- aklıma CHP’nin halini getirdi.
CHP Lideri Deniz Baykal’ın, TonyBlair’in ilk seçim zaferinin ardından bu köşeye yansıyan görüşlerini hatırladım.
1997 yaz başında Avrupa’da tam dokuz ülkede sosyal demokrat/sosyalist hükümet iktidardaydı. Türkiye’de 28 Şubat süreci beşinci vitesteydi.
Baykal, sıradaki Fransa ve Almanya seçimlerini de sol partilerin kazanacağını ve iktidar değişimini doğru tahmin etti. Ardından şu öngörüde bulundu:
- Şu anda yakaladığımız yükselen dalga ancak her on-on beş yılda bir gelir. 1970’lerde, 1973-77 seçimlerinde yakaladık ama kullanamadık. Sonra 1989’da yine yararlanamadık. Üçüncü şansımızı iyi değerlendirmemiz lazım.
(Hürriyet, 3 Haziran 1997)
Ne var ki, işler Baykal’ın beklediği gibi gitmedi.
CHP 1999 seçiminde bırakın iktidara gelmeyi, Meclis’e giremedi. 2002 seçiminde de DSP’nin toz duman olmasına rağmen yüzde 17’yi geçemedi.
* * *
İşçi Partisi’nin seçim zaferinde ekonomik performansın payı yüksek. Hatta Maliye Bakanı Gordon Brown’un önümüzdeki iki yıl içinde Blair’in yerine parti liderliği ve başbakanlığı üstlenmesi bekleniyor.
Alman ve İngiliz solcuları, sosyal piyasa ekonomisi evrimini tamamlarken CHP’nin devletçilik okundan vazgeçmemesi kimilerine göre (örneğin Taha Akyol, Milliyet 6-7 Mayıs 2005) büyük hata.
Üstelik galiba haklılar. Çünkü 8 yıl geriye dönersek, DenizBaykal da partisinin seçim malzemesi olarak kullanabileceği iki ekonomik gerçeğe, yoksulluk ve yolsuzluğa dikkat çekiyordu.
Ne var ki CHP, merkez sağ-milliyetçi sol iktidar, ülkeyi tarihinin en derin krizine sürüklediği dönemde bile ekonomide alternatif olamadı.
Kemal Derviş’in liberal-sosyal sentezini benimsemek, geliştirmek belki de son fırsattı. CHP sadece dönüşüm fırsatını değil Derviş’i de kaybetti.
* * *
28 Şubat, ANAP’ın eski lideri Mesut Yılmaz’a göre Türk seçmenini ikiye ayırdı:
‘28 Şubat, Türkiye’de siyasi tercihleri iki kampa ayırdı. 28 Şubat’tan yana olanlar ve olmayanlar. 28 Şubat’tan yana görülenler DSP-ANAP-CHP, karşı tarafta ise Fazilet-DYP ve MHP. 55’inci hükümetin (ANASOL-D) kurulmasından bu yana yapılan ciddi araştırmalara baktığımız zaman oy kaymalarının bu blokların içinde olduğunu görüyoruz. Bloklar arası değil, aynı bloklar içindeki partiler arasında oy kayması gözleniyor.’ (Milliyet, 28 Nisan 1999)
Mesut Yılmaz’ın bu analizi 3 yıl sonra 2002 seçiminde de çalıştı:
28 Şubat mağduru AKP, aynı kamptaki DYP ve MHP’den oy çalarak zafere koştu.
DSP dağılınca CHP solda tek başına kaldı, ANAP zaten tükendi.
Bugünkü oy denklemine bakarsak;
Anketler oy pastasının yaklaşık dörtte üçünün 28 Şubat mağduru bloka yöneldiğini, sol oyların neredeyse dörtte bire gerilediğini gösteriyor. Dolayısıyla CHP yine iktidar alternatifi oluşturamıyor.
AKP’nin üstesinden gelemediği işsizlik sorunu var, ama CHP’ye yaramıyor. AB yolunda atılan adımların, demokratik açılımların yarattığı haklı veya haksız tepkiler CHP’den çok milliyetçi damarı besliyor.
Eğer sol gelecek seçimde de alternatif değilse... Sağın alternatifi yine sağ bir parti mi olacak? Yoksa 28 Şubat oy blokunda en büyük paya sahip AKP’nin alternatifi daha radikal bir parti mi çıkacak?
Siyaset daha da keskinleşirse AB ve IMF reformları nasıl yürütülecek?